öldürmek

listen to the pronunciation of öldürmek
Turkish - English
murder

Having sold him the murder weapon makes you an accessory to uxoricide. - Ona cinayet silahını satman onun karısın öldürmek için seni suç ortağı yapar.

She went on trial charged with murdering her husband. - O, kocasını öldürmekle suçlandığı için mahkemelik oldu.

kill

I want to kill somebody. - Birini öldürmek istiyorum.

The man attacked her with the intention of killing her. - Adam onu öldürmek niyeti ile ona saldırdı.

ice
destroy
drop

One drop of this poison is enough to kill 160 people. - Bu zehirin bir damlası 160 kişiyi öldürmek için yeterlidir.

erase
bump off
do in
kill off
to kill (time)
put to death
to get rid of the pungent taste or smell in (a food)
knock off

The mafia let him in on their plans to knock off a rival gangster. - Mafya rakip gangsteri öldürmek için kendi planları üzerinde onu içeriye aldı.

The gangsters let him in on their plan to knock off a rival gang leader. - Gangasterler bir rakip çete liderini öldürmek için planları gereği onun içeri girmesine izin verdiler.

dispatch
do away with
carry off
take smb.'s life
make away with
to kill, to murder, to butcher, to assassinate, to put sb to death, to do away with sb
(hayvan) put down
get

You want to get us killed? - Bizi öldürmek mi istiyorsun?

He started to get hungry, so he threw a small stone in the river to kill a fish. - O acıkmaya başladı, bu nedenle bir balık öldürmek için ırmağa küçük bir taş attı.

cut down
assassinate
croak
to kill; to murder
knock out
exterminate
get rid of
shoot dead
{f} slay
{f} wipe out
smite
end
killing

Killing him is the easiest solution. - Onu öldürmek en kolay çözümdür.

Killing a person's culture is like killing them. - Bir kişinin kültürünü öldürmek onları öldürmek gibidir.

slaughter

I will send my army to take the city and slaughter every single person there. - Kenti alıp oradaki her bir kişiyi öldürmek için ordumu göndereceğim.

blast
do sb in
mow down
butcher
shoot

We were told to shoot to kill. - Öldürmek için ateş etmemiz söylendi.

Tom didn't shoot to kill. - Tom öldürmek için ateş etmedi.

put sb out of the way
give sb his quietus
fritter
waste
kill of
{f} take off
remove
send to glory
put away
do one's job for one
off

Tom told his commanding officer that he wasn't willing to kill anyone. - Tom komutanına kimseyi öldürmek istemediğini söyledi.

The mafia let him in on their plans to knock off a rival gangster. - Mafya rakip gangsteri öldürmek için kendi planları üzerinde onu içeriye aldı.

give smb. his quietus
rub out
{f} zap
öldürme
{i} killing

Have you ever thought of killing yourself? No, I'm not a person who would end their own life. - Kendi kendine birini öldürmeyi hiç düşündün mü? Hayır, ben onların kendi hayatlarını sonlandırmak isteyen biri değilim.

A man was accused of killing his wife. - Bir adam karısını öldürmekle suçlandı.

öldürme
kill

Guns don't kill people. People kill people. - Silahlar insanları öldürmez. İnsanlar insanları öldürür.

He tried to kill himself. - Kendini öldürmeye çalıştı.

öldürme
{i} murder

Tom tried to murder Mary. - Tom Mary'yi öldürmeye çalıştı.

Tom and Mary attempted to murder John. - Tom ve Mary John'u öldürme girişiminde bulundular.

öldürmek için saldırmak
run amuck
öldürmek için saldırmak
run amok
boğarak öldürmek
choke
işe yaramayan hayvanları öldürmek
cull
öl
{f} deceased

The Emperor prayed for the souls of the deceased. - İmparator ölülerin ruhları için dua etti.

A monument has been erected to the memory of the deceased. - Ölen kişinin anısına bir anıt dikildi.

seni öldürmek istiyorum
i want to kill you
öldürme
shoot

We were told to shoot to kill. - Öldürmek için ateş etmemiz söylendi.

Tom didn't shoot to kill. - Tom öldürmek için ateş etmedi.

öl
pass away

The patient may pass away at any moment. - Hasta herhangi bir anda ölebilir.

We won't let you pass away. - Ölmene izin vermeyeceğiz.

öl
{f} dying

Dying is nothing. So start with living, it's less funny and it lasts longer. - Ölüm hiçbir şey. Bu yüzden yaşamla başla, daha az komik ve daha uzun sürer.

Thousands of soldiers and civilians were dying. - Binlerce asker ve sivil ölüyorlardı.

öl
{f} die

My father died of cancer. - Babam kanserden öldü.

Dalida died from an overdose of sleeping pills. - Dalida aşırı dozda uyku hapından öldü.

öl
decease

A monument was erected in memory of the deceased. - Ölenin anısına bir anıt dikildi.

Fadil was found deceased in his apartment. - Fadıl evinde ölü bulundu.

öl
perish

All they that take the sword shall perish with the sword. - Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek.

If a mouse only has one hole, it will soon perish. - Bir farenin sadece tek bir deliği varsa, kısa sürede ölür.

öldürme
bloodshed

I hope there'll be no bloodshed. - Öldürme olmayacığını umuyorum.

öldürme
{i} slaughter

I will send my army to take the city and slaughter every single person there. - Kenti alıp oradaki her bir kişiyi öldürmek için ordumu göndereceğim.

öl
died

Marilyn Monroe died 33 years ago. - Marilyn Monroe, 33 yıl önce öldü.

My father died of cancer. - Babam kanserden öldü.

öldürme
kıllıng
adam öldürmek
commit homicide
adam öldürmek
to murder someone, commit murder
adam öldürmek
kill smb
asarak öldürmek
scrag
açlıktan öldürmek
starve
açlıktan öldürmek
starve to death
açlıktan öldürmek
to starve
baskınla öldürmek
scupper
biçip öldürmek
mow down
boğarak öldürmek
scrag
boğarak öldürmek
smother
boğarak öldürmek
strangle

I'd like to strangle him. - Onu boğarak öldürmek istiyorum.

boğazını sıkarak öldürmek
garrotte
boğazını sıkarak öldürmek
garrote
götürüp öldürmek
take for a ride
gülmekten öldürmek
be a perfect scream
hepsini öldürmek
kill off
her onuncu adamı öldürmek
decimate
iple boğarak öldürmek
bowstring
iğne ile öldürmek
put to sleep
işkence ile öldürmek
do to death
kasten öldürmek
murder
kendini öldürmek
commit suicide
kendini öldürmek
take one's own life
kloroform ile öldürmek
chloroform
korkudan öldürmek
frighten smb. to death
körünü öldürmek
1. to satisfy one's desires after a fashion. 2. to swallow one's pride and admit one's helplessness
mikrop öldürmek amacıyla yıkama
douche
rasgele ateş edip öldürmek
pot
uyutarak öldürmek
put to sleep
vakit öldürmek
frig
vakit öldürmek
to kill time
vakit öldürmek
frivol
vakit öldürmek
horse around
vakit öldürmek
trifle with
vakit öldürmek
dilly dally
vakit öldürmek
diddle
vakit öldürmek
hang out
vakit öldürmek
fiddle away
vurup öldürmek
shoot dead
yorgunluktan öldürmek
tire to death
zaman öldürmek
dally
zaman öldürmek
idle about
zaman öldürmek
dally away
zaman öldürmek
to kill time
zıpkınla öldürmek
harpoon
çoğunu öldürmek
decimate
öldürme
dispatch
öldürme
destruction
öldürme
(kazara) manslaughter
öldürme
killing, bloodshed
öldürme
putting to death
Turkish - Turkish
Bitkinin solarak kurumasına sebep olmak
Etkisini ve gücünü azaltmak: "Sırf kendi için okuyan, gezen, eğlenen bir aydın, kendini yaşarken öldürmüyor mu?"- H. Taner
Yok olmasına, ortadan kalkmasına, azalmasına yol açmak
Ölmesine yol açmak
Bir canlının hayatına son vermek: "Öldüreceği, laf söyleteceği adamı diri diri fırına kor, gözünün önünde yakardı."- Ö. Seyfettin
Diriliğini, tazeliğini veya sertliğini gidermek
Bir canlının hayatına son vermek
Sağlığını bozmak, rahatsızlık vermek
Boşuna geçmek
Çok üzmek veya aşırı yormak
Bazı şeylerin diriliğini, tazeliğini veya sertliğini gidermek. Çok üzmek: "Ölüm bir eve girince sağ kalanları da biraz öldürüyor."- P. Safa
Etkisini ve gücünü azaltmak
Aşırı yormak
Solup kurumasına sebep olmak
götürmek
(Osmanlı Dönemi) YESR
(Osmanlı Dönemi) KATL
gebertmek
(Osmanlı Dönemi) İTLAF
nallamak
Öldürme
katil
Öldürme
(Hukuk) TEHLİK
Öldürme
(Osmanlı Dönemi) İZHAK
Öldürme
(Osmanlı Dönemi) İCTİYAH
öl
ıslaklık, nem
öl
Toprağın nemi
öl
Toprağın nemi, yaşlık, höl
öldürme
Öldürmek işi
öldürme
Öldürmek işi: "Meğer eskiden, öldürme vasıtası ne kadar az ve korunma çaresi ne kadar çokmuş."- R. E. Ünaydın
öldürme
(Osmanlı Dönemi) katl
öldürmek
Favorites