That baby will have slept five hours by noon.
- O bebek öğleye kadar beş saat uyumuş olacak.
We've eaten pizza and chicken at noon.
- Biz, öğleyin pizza ve tavuk yedik.
I should get to Boston by lunchtime.
- Öğle yemeği arasına kadar Boston'a varmalıyım.
She's supposed to be back by lunchtime.
- Öğle yemeği saatine kadar burada olması gerekiyor.
They will contact us before midday today.
- Onlar bugün öğleden önce bizimle iletişime geçecekler.
It took place around midday.
- Öğle civarında gerçekleşti.
You have eaten lunch, haven't you?
- Öğle yemeğini yedin, değil mi?
I'll pay the money for your lunch today.
- Bugün senin öğle yemeğin için parayı ben ödeyeceğim.
We asked ten people to the luncheon.
- Öğle yemeğine on kişi davet ettik.
I'm afraid I won't be able to make it for our luncheon appointment.
- Maalesef öğle yemeği randevumuz için bunu yapamayacağım.
Tom invited Mary out to lunch.
- Tom Mary'yi öğle yemeği yemek için dışarı davet etti.
Do you know a good place to have lunch?
- Öğle yemeği yemek için iyi bir yer biliyor musunuz?
Tom didn't take a siesta.
- Tom öğle uykusu uyumadı.
We often have lunch together.
- Biz sık sık birlikte öğle yemeği yeriz.
Frankly, I didn't have the confidence to ask Mary to have lunch with me.
- Açıkçası, Mary'nin benimle öğle yemeği yemesini istemeye güvenim yoktu.
It's time to eat lunch.
- Öğle yemeği yeme zamanı.
She was in no humor for lunch.
- Öğle yemeği yemeyi canı istemedi.