Tom suffers from multiple sclerosis.
- Tom çoklu doku sertleşmesinden muzdarip.
Multiple injuries have been reported.
- Çoklu yaralanmalar bildirildi.
Virtual memory is a memory management technique developed for multitasking kernels.
- Sanal bellek çoklu görev çekirdekleri için geliştirilmiş bir bellek yönetim tekniğidir.
I'm not good at multitasking.
- Çoklu görevde iyi değilim.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
John is not as old as Bill; he is much younger.
- John Bill kadar yaşlı değil; çok daha genç.
You know many interesting places, don't you?
- Çok enteresan yerler biliyorsun, değil mi?
He has many enemies in the political world.
- Politik dünyada pek çok düşmanı var.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
Tokyo is a very big city.
- Tokyo çok büyük bir şehirdir.
The teacher was very fair when she marked our exams.
- Öğretmen, sınavlarımızda not verirken çok adildi.
I can read Chinese fairly well, but I can't write it very well.
- Ben Çince'yi oldukça iyi okuyabilirim ama çok iyi yazamam.
It was too difficult for me.
- Bu benim için çok zordu.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
Seaside resorts, such as Newport, are very crowded in summer.
- Newport gibi, deniz kenarındaki tatil köyleri yaz aylarında çok kalabalıktır.
You do such a thing once too often and get punished.
- Öylesine bir şeyi bir kez çok sık yaparsın ve cezalandırılırsın.
This park is pretty big; it has a lot of trees and many flowers.
- Park oldukça büyüktür; Çok sayıda ağaçları ve çok sayıda çiçekleri vardır.
Japanese tourists abroad are big spenders.
- Yurt dışındaki Japon turistler çok para harcarlar.
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
He caused his parents a lot of anxiety.
- Ailesini çok endişelendirdi.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
Oil is abundant in that country.
- Şu ülkede petrol çoktur.
As a new father, I gave my first child plenty of books.
- Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
There's no need to hurry. We have plenty of time.
- Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
Mary's apartment is very tidy.
- Mary'nin dairesi çok düzenli.
You're not very tidy.
- Sen çok düzenli değilsin.
I am dead tired from walking around all day.
- Bütün gün yürümekten çok yoruldum.
Tom didn't know that Mary was already dead.
- Tom Mary'nin çoktan öldüğünü bilmiyordu.
I've been to Boston countless times.
- Pek çok kez Boston'a gittim.
Countless lives have been lost.
- Pek çok hayat kayboldu.
I was very exuberant.
- Ben çok hayat doluydum.
Tom lives a very lavish lifestyle.
- Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
We had lots of fun at the picnic.
- Biz piknikte çok eğlendik.
Listening to music is lots of fun.
- Müzik dinlemek çok eğlenceli.
I had no idea that Tom knew so much about zebras.
- Tom'un zebralarla ilgili çok şey bildiğine dair bir fikrim yoktu.
He hurt his arm lifting so much weight.
- Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti.
When I went into his room, he showed me the numerous trophies he had won during the twenty years he had played golf.
- Onun odasına girdiğimde, golf oynadığı yirmi yıl süresince kazandığı çok sayıda kupayı bana gösterdi.
Numerous stars were visible in the sky.
- Gökyüzünde çok sayıda yıldız görünüyordu.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
She likes her school a lot.
- O okulunu çok seviyor.
He said he was already more than fifty years old, fifty five, to be precise.
- O çoktan elli yaşından daha fazla olduğunu, tam olarak elli beş olduğunu söyledi.
Layla was a very deadly woman.
- Leyla çok ölümcül bir kadındı.
The traffic was very heavy. The cars were lined up bumper to bumper.
- Trafik çok yoğundu. Arabalar tampon tampona dizilmişti.
The bag was too heavy for me to carry by myself.
- Çanta benim tek başıma taşıyamayacağım kadar çok ağırdı.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
Tom seemed awfully tired.
- Tom çok yorgun görünüyordu.
There are very few shops and the cinema is awful.
- Burada çok az mağaza var ve sinema da korkunç.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
The bread is cutting badly because it's very soft.
- Ekmek çok yumuşak olduğu için zor kesiliyor.
The fountain is lit with multi-colored lights.
- Çeşme çok renkli ışıklarla aydınlatılıyor.
Tatoeba is a multi-language dictionary.
- Tatoeba çok dilli bir sözlüktür.
Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
- Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
There were many guests - most of them were our teacher's classmates and friends.
- Çok sayıda misafir vardı-onlardan çoğu bizim öğretmenin sınıf arkadaşları ve arkadaşlarıydı.
Praise stimulates students to work hard.
- Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
She is a student who studies very hard.
- O çok çalışan bir öğrencidir.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
He looks a good deal better today.
- O, bugün çok daha iyi görünüyor.
It snowed a good deal last night.
- Dün gece çok kar yağdı.
I like grape jelly best.
- En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
Tom ate too many jelly donuts.
- Tom çok sayıda jöleli börek yedi.
I have a sore throat because of too much smoking.
- Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha ilginç.
A perfect knowledge of a few writers and a few subjects is more valuable than a superficial one of a great many.
- Birkaç yazar ve birkaç konuyla ilgili mükemmel bir bilgi birçoklarıyla ilgili yüzeysel olan birinden çok daha değerlidir.
Tom has collected a great many butterflies.
- Tom pek çok kelebek topladı.
A great number of students battled for freedom of speech.
- Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.
As a result of the war, a great number of victims remained.
- Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.
There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street.
- Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.
Tom loved his mother dearly.
- Tom annesini çok sevdi.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilaç çok kötü tadıyor.
I hate Sunday! It's a horrible day!
- Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla acıyor.
You speak tremendously fast.
- Çok hızlı konuşuyorsun.
The price of this camera is very high.
- Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.
Although the pressure of studying at the University of Cambridge is very high, many students still have time to go out and have fun.
- Cambridge Üniversitesi'nde öğrenim zorluğu çok yüksek olmasına rağmen, çok sayıda öğrencinin hâlâ dışarı çıkmak ve eğlenmek için zamanı var.
Tom is extremely sophisticated.
- Ton son derece çok bilmiş.
His ideas are too extreme for me.
- Onun fikirleri benim için çok aşırı.
One gesture may have multiple meanings, while a single meaning can be expressed by a number of gestures.
- Bir tek anlam çok sayıda jestlerle ifade edilebilirken, bir jest birden fazla anlamlara sahip olabilir.
Tom has multiple talents.
- Tom'un birden çok yeteneği vardır.
He works hard all the year round.
- Bütün yıl çok sıkı çalışır.
Their garden is full of very beautiful flowers all the year round.
- Onların bahçesi tüm yıl boyunca çok güzel çiçeklerle dolu.
It began to rain in earnest.
- Çok yağmur yağmaya başladı.
I hope the bus will come before long.
- Umarım otobüs çok geçmeden gelir.
It won't be long before he returns home.
- O çok geçmeden eve döner.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Jon is far more attractive than Tom.
- Jon, Tom'dan çok daha çekicidir.
Tom and his brothers are extremely close.
- Tom ve erkek kardeşleri çok yakındır.
Tom is extremely sophisticated.
- Ton son derece çok bilmiş.
Several companies are competing to gain the contract.
- Çok sayıda şirket sözleşmeyi kazanmak için yarışıyor.
Several slight shocks followed the earthquake.
- Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.
A good night's sleep will do you a world of good.
- İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.
Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.
I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior.
- Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.
The uprising was brutally suppressed.
- İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.
Tom doesn't feel much like talking right now.
- Tom'un şu anda konuşmayı canı çok istemiyor.
Tom has as much right to be here as Mary does.
- Tom'un Mary'nin olduğu kadar çok burada olma hakkı var.
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
I've always admired you enormously.
- Sana her zaman çok hayran oldum.
Tom is an enormously gifted musician.
- Tom çok yetenekli bir müzisyen.
I'm awfully sorry that I was late.
- Ben geç kaldığım için çok üzgünüm.
Tom can be awfully stubborn.
- Tom çok inatçı olabilir.
Your intelligence is as vast as the distance between Bombay and Mumbai.
- Senin zekan Bombay ve Mumbai arasındaki mesafe kadar çoktur.
There is a vast difference between being able to make oneself understood in English and mastering the English language perfectly.
- Kendini İngilizce olarak ifade edebilmek ve İngiliz dilini mükemmel şekilde öğrenmek arasında çok büyük bir fark var.
Tom has a lot of will power.
- Tom'un çok fazla irade gücü vardır.
Japan's army was very powerful.
- Japonya'nın ordusu çok güçlüydü.
She smokes excessively.
- O çok fazla sigara içiyor.
You shouldn't eat to excess.
- Çok fazla yememelisin.
I feel very strongly about this.
- Bu konuda çok güçlü hissediyorum.
I felt very strongly about it.
- Bu konuda çok şiddetle hissettim.
Find multilingual sentence equivalents at Tatoeba.org.
- Tatoeba.org da çok dilli cümle benzerlerini bulun.
This is why Tatoeba is multilingual. But not that kind of multilingual. Not the kind where languages are simply being paired up together, and where some pairs are left behind.
- Tatoeba'nın çok dilli olmasının nedeni budur. Fakat o tür çok dilli değil. Dillerin sadece birlikte eşleştirildiği ve bazı çiftlerin geride bırakıldığı tür değil.
I'd love to help you out, but I'm terribly busy.
- Sana yardım etmek isterim ama çok fazla meşgulüm.
I was terribly confused by his question.
- Sorusuna çok şaşırdım.
You are really full of curiosity, aren't you?
- Gerçekten çok meraklısın, değil mi?
He knew full well that he didn't have long to live.
- O yaşamak için uzun zamanı olmadığını çok iyi biliyordu.
I hear you're very rich.
- Çok zengin olduğunu duyuyorum.
They say he is very rich.
- Onlar onun çok zengin olduğunu söylüyorlar.
Corn is the most highly subsidized crop in America.
- Mısır, ABD'de en çok mali destek alan tarım ürünüdür.
I think it's highly unlikely that we'll ever get any help from the national government.
- Ben, ulusal hükümetten herhangi bir yardım almamızın çok olası olmadığını düşünüyorum.
The cost of building the new hospital was considerably higher than first estimated.
- Yeni hastane binasının maliyeti İlk tahmin edilenden çok daha yüksektir.
He values honor above anything else.
- O, onura her şeyden daha çok değer verir.
The plane was flying far above the clouds.
- Uçak, bulutların çok üzerinde uçuyordu.
He caused his parents a lot of anxiety.
- Ailesini çok endişelendirdi.
I can't go out because I have a lot of homework.
- Dışarıya çıkamam çünkü çok ödevim var.
There are very many people who read simply to prevent themselves from thinking.
- Kendilerini düşünmekten engellemek için sadece okuyan pek çok insan vardır.
She always dresses very simply.
- O her zaman çok sade şekilde giyinir.
Polyglots are much sexier.
- Çok dil bilenler çok daha seksidirler.
It doesn't require you to be a polyglot.
- Çok dil bilen biri olmanızı gerektirmiyor.
The austerity measures that many city governments have implemented are hugely unpopular.
- Pek çok kent yöneticilerinin uyguladığı kemer sıkma politikası son derece sevimsizdir.
The house I'm living in isn't very large.
- Yaşadığım ev çok büyük değil.
He worked hard to support a large family.
- O, büyük bir aileyi geçindirmek için çok çalıştı.
Tom's only too happy to lend a hand where necessary.
- Tom sadece gerektiği yerde yardım etmekten çok mutlu.
She was only too glad to help us.
- O bize yardım etmek için sadece çok sevinçliydi.
That tie suits you very well.
- Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
My mom doesn't speak English very well.
- Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
I have a great deal to do today.
- Bugün yapacak çok işim var.
His talk led me to believe that he knows a great deal.
- Onun konuşması onun çok şey bildiğine beni inandırdı.
Fuck, I cannot sleep because those damned owls are hooting so loudly.
- Lanet, uyuyamıyorum çünkü o lanet baykuşlar çok yüksek sesle ötüyorlar.
Oh, hello. It's quite hot today really!
- Oh merhaba. Bugün hava gerçekten çok sıcak!
There's no need to hurry. We have plenty of time.
- Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
As a new father, I gave my first child plenty of books.
- Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
I was greatly impressed by the speech.
- Onun konuşmasından çok fazla etkilendim.
Music and art can greatly contribute to the enjoyment of life.
- Müzik ve sanat, yaşam zevkine çok büyük ölçüde katkıda bulunabilirler.
Tom deeply regretted doing what he had done.
- Tom yaptıklarını yaptığına çok pişman oldu.
I was deeply moved by that.
- Ondan çok etkilendim.
Time is a precious thing, so we should make the best use of it.
- Zaman çok değerli bir şeydir, bu yüzden onu en iyi şekilde kullanmamız gerekir.
These books are very precious to us.
- Bu kitaplar bizim için çok değerli.
It rained heavily yesterday.
- Dün çok yağmur yağdı.
They could not set out because it snowed heavily.
- Yola koyulamadılar çünkü çok kar yağdı.
The audience was largely made up of very young children.
- Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu.
I'm the type who likes to think things over very carefully.
- Şeylerin üzerinde çok dikkatlice düşünmeyi seven tipim.
Mrs Klein is over 80, but she's still very active.
- Bayan Klein 80 yaşın üzerinde, ama hâlâ çok aktif.
Thank you very, very much!
- Sana çok, çok teşekkürler!
Thank you very much for your present.
- Hediyen için çok teşekkürler.
These beasts are very friendly.
- Bu canavarlar çok cana yakın.
You're a beast! You haven't even missed one question!
- Sen sorularda çok iyisin! Birtek soruda başarısız olmadın!
Tom was sweating profusely after a half an hour on the treadmill.
- Tom, koşu bandındaki yarım saatten sonra çok terliyordu.
I think something terrible has happened to Tom.
- Sanırım Tom'a çok kötü bir şey oldu.
Smoking is terrible for your health.
- Sigara içmek sağlığınız için çok kötüdür.
New York'un caddeleri çok geniştir.
- New York'un caddeleri çok geniş.
New York'un caddeleri çok geniş.
- New York'un caddeleri çok geniştir.