Tom is a versatile kid.
- Tom çok yönlü bir çocuk.
Tom is quite versatile, isn't he?
- Tom oldukça çok yönlü, değil mi?
I was much frightened at the sight.
- Ben görünce çok korktum.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
Sunday's match will be crucial.
- Pazar günkü maç çok önemli olacak.
Mental strength is crucial for success in any sports.
- Zihinsel güç herhangi bir sporda başarı için çok önemlidir.
It is dangerous to drink too much.
- Çok fazla içmek tehlikelidir.
You must not eat too much ice-cream and spaghetti.
- Çok fazla dondurma ve spagetti yememelisin.
It's absolutely vital that we get to Tom Jackson's office by 2:30.
- 2.30'a kadar Tom Jackson'ın ofisine gitmemiz kesinlikle çok önemlidir.
She's vital to the mission.
- O görev için çok önemlidir.
The accident has caused many deaths.
- Kaza çok fazla ölüme neden oldu.
He has many enemies in the political world.
- Politik dünyada pek çok düşmanı var.
I haven't a very good dictionary.
- Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
These are very old books.
- Bunlar çok eski kitaplar.
That comedian is very funny.
- O komedyen çok komik.
That was very funny. Do it again!
- Bu çok komikti. Tekrar yap!
We didn't talk very much.
- Biz pek çok konuşmadık.
Football is the most known sport in the world.
- Futbol, dünyada en çok bilinen spordur.
Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
- Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
He understands her problems more or less.
- Onun sorunlarını az çok anlıyor.
She's more or less my age.
- O az çok benim yaşımda.
That's not very fair, is it?
- Bu çok adil değil, değil mi?
I can read Chinese fairly well, but I can't write it very well.
- Ben Çince'yi oldukça iyi okuyabilirim ama çok iyi yazamam.
I hear he is good at mahjong.
- Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.
She's a very good teacher.
- O çok iyi bir öğretmendir.
What Tom said was outrageous.
- Tom'un söylediği çok çirkindi.
It's freezing in here.
- Burada hava çok soğuk.
It's freezing out here.
- Burada dışarısı çok soğuk.
What a lot of books he has!
- Onun ne de çok kitabı var!
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
Oil is abundant in that country.
- Şu ülkede petrol çoktur.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
As a new father, I gave my first child plenty of books.
- Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
There's no need to hurry. We have plenty of time.
- Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
What happened to make you laugh so much?
- Sizi çok güldürecek ne oldu?
He hurt his arm lifting so much weight.
- Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti.
Listening to music is lots of fun.
- Müzik dinlemek çok eğlenceli.
The game excited lots of people.
- Oyun çok sayıda insanı heyecanlandırdı.
Countless lives have been lost.
- Pek çok hayat kayboldu.
Countless stars were twinkling in the sky.
- Gökyüzünde çok sayıda yıldız parlıyordu.
There are numerous universities in Kyoto.
- Kyoto'da çok sayıda üniversite var.
When I went into his room, he showed me the numerous trophies he had won during the twenty years he had played golf.
- Onun odasına girdiğimde, golf oynadığı yirmi yıl süresince kazandığı çok sayıda kupayı bana gösterdi.
I'm not sure, but perhaps Tom is already dead.
- Emin değilim ama belki de Tom çoktan öldü.
I am dead tired from walking around all day.
- Bütün gün yürümekten çok yoruldum.
I was very exuberant.
- Ben çok hayat doluydum.
Tom lives a very lavish lifestyle.
- Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
I'm slightly worried about Tom.
- Tom hakkında çok az endişeliyim.
According to the weather forecast, the rainy season will set in before long.
- Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.
He came to repent before long.
- O, çok geçmeden tövbe etti.
She felt very bad that day.
- O, o gün çok kötü hissetti.
Telling lies is a very bad habit.
- Yalan söylemek çok kötü bir alışkanlıktır.
I am in a terrible dilemma.
- Çok kötü bir ikilemdeyim.
Is it really so terrible?
- O gerçekten çok kötü mü?
Tom is a well-rounded person.
- Tom çok yönlü bir kişi.
Tom is a well-rounded individual.
- Tom çok yönlü bir birey.
Why are you so skinny?
- Neden bu kadar çok zayıfsın?
What a lot of books he has!
- Onun ne de çok kitabı var!
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
The bag was too heavy for me to carry by myself.
- Çanta benim tek başıma taşıyamayacağım kadar çok ağırdı.
The traffic is heavy here.
- Trafik burada çok yoğundur.
Layla was a very deadly woman.
- Leyla çok ölümcül bir kadındı.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
This park is pretty big; it has a lot of trees and many flowers.
- Park oldukça büyüktür; Çok sayıda ağaçları ve çok sayıda çiçekleri vardır.
Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth.
- Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.
The bread is cutting badly because it's very soft.
- Ekmek çok yumuşak olduğu için zor kesiliyor.
You must want this very badly.
- Bunu çok fazla istemelisin.
I like grape jelly best.
- En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
Tom ate too many jelly donuts.
- Tom çok sayıda jöleli börek yedi.
One gesture may have multiple meanings, while a single meaning can be expressed by a number of gestures.
- Bir tek anlam çok sayıda jestlerle ifade edilebilirken, bir jest birden fazla anlamlara sahip olabilir.
Tom claimed that his father had raped him on multiple occasions.
- Tom babasının birden çok kez ona tecavüz ettiğini iddia etti.
It is very cold here all the year round.
- Bütün yıl boyunca burada hava çok soğuk.
Mary adores her baby's cute, round face.
- Mary bebeğinin sevimli, yuvarlak yüzünü çok seviyor.
If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
I have a sore throat because of too much smoking.
- Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha fazla ilginç.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha ilginç.
It began to rain in earnest.
- Çok yağmur yağmaya başladı.
This survey is too long to finish quickly.
- Bu araştırma hızlı bir şekilde bitiremeyecek kadar çok uzun.
I hope the bus will come before long.
- Umarım otobüs çok geçmeden gelir.
He looks a good deal better today.
- O, bugün çok daha iyi görünüyor.
He feels a good deal better than yesterday.
- Düne göre çok daha iyi hissediyor.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
There were a great many boys and girls in the park.
- Parkta çok sayıda erkek ve kız vardı.
A great many tourists visit Kyoto in spring.
- Baharda pek çok turist Kyoto'yu ziyaret eder.
Tom is extremely sophisticated.
- Ton son derece çok bilmiş.
We rejected Tom's suggestion as too extreme.
- Biz Tom'un önerisini çok aşırı olarak reddettik.
The price of this car is very high.
- Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
It's high time you had a haircut.
- Saç tıraşı olmanın zamanı çoktan geldi.
A great number of students battled for freedom of speech.
- Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.
As a result of the war, a great number of victims remained.
- Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.
There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street.
- Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Jane's farewell speech made us very sad.
- Jane'in veda konuşması bizi çok üzdü.
Tom and his brothers are extremely close.
- Tom ve erkek kardeşleri çok yakındır.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
Mary has received several prizes for her poetry.
- Mary şiiri için çok sayıda ödül aldı.
Several slight shocks followed the earthquake.
- Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.
English is pretty hard, isn't it?
- İngilizce çok zor, değil mi?
Praise stimulates students to work hard.
- Övgü öğrencileri çok çalışmaya teşvik eder.
A good night's sleep will do you a world of good.
- İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.
I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior.
- Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.
Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.
The uprising was brutally suppressed.
- İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.
Tom loved his mother dearly.
- Tom annesini çok sevdi.
I hate Sunday! It's a horrible day!
- Pazar gününden nefret ediyorum! Çok kötü bir gün!
Their performance that year was horrible.
- Bu yılki performansları çok berbattı.
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla acıyor.
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla ağrıyor.
The multi-talented kid speaks 5 languages and plays 6 musical instruments.
- Çok yetenekli çocuk 5 dil konuşuyor ve 6 müzik aleti çalıyor.
New York is a multi-racial city.
- New York çok ırklı bir şehirdir.
It isn't a surprise that English is the world's most spoken language.
- Hiç şüphe yok ki İngilizce dünyada en çok konuşulan dildir.
There were many guests - most of them were our teacher's classmates and friends.
- Çok sayıda misafir vardı-onlardan çoğu bizim öğretmenin sınıf arkadaşları ve arkadaşlarıydı.
Tom doesn't feel much like talking right now.
- Tom'un şu anda konuşmayı canı çok istemiyor.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
It's too late to shut the barn door after the horse is stolen.
- At çalındıktan sonra ahırın kapısını kapatmak için çok geç.
The order came too late.
- Sipariş çok geç geldi.
This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.
- Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.
It would be so cool if I could speak ten languages!
- On dil konuşabilsem, çok güzel olur!
This website is so cool.
- Bu web sitesi çok güzel.
I have bought an adorable doll for my granddaughter.
- Torunum için çok güzel bir bebek satın aldım.
She is an adorable woman.
- O çok güzel bir kadın.
Very good! You did an excellent job.
- Çok güzel!Çok başarılı bir iş çıkardın.
The dinner was very good.
- Akşam yemeği çok güzeldi.
Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
- İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
Seen from the sky, the island was very beautiful.
- Gökyüzünden bakıldığında ada çok güzeldi.
Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak.
- Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.
This is a fascinating article.
- Bu çok ilginç bir makale.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.
His behavior, as I remember, was very bad.
- Onun davranışı, benim hatırladığım gibi, çok kötüydü.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
Some people are evil.
- Bazı insanlar çok kötüdür.
There is much evil in the world.
- Dünyada çok kötülük var.
The road is in a deplorable state.
- Yol çok kötü durumda.
Moncalvo is the smallest Italian city.
- Moncalvo çok küçük bir İtalyan şehridir.
The price of this car is very high.
- Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
The kangaroo jumps very high.
- Kangurular çok yüksek sıçrarlar.
I have to admit it's very tempting.
- Onun çok çekici olduğunu kabul etmeliyim.
I thought this wasn't a big deal.
- Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.
It's a very big deal.
- Bu çok önemli bir konu.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
The more you know about him, the more you like him.
- Onu tanıdıkça daha çok seversin.
Tom gave me a dozen cookies in a plastic bag.
- Tom bana plastik bir torba içinde çok sayıda kurabiye verdi.
I have a dozen reports to read.
- Okuyacak çok sayıda raporum var.