Potatoes are very versatile.
- Patatesler çok yönlüdür.
The programming language Java is highly versatile.
- Programlama dili Java son derece çok yönlüdür.
I like coffee much more than tea.
- Kahveyi çaydan daha çok seviyorum.
If you eat too much you will become fat.
- Çok fazla yersen şişmanlarsın.
Sunday's match will be crucial.
- Pazar günkü maç çok önemli olacak.
Mental strength is crucial for success in any sports.
- Zihinsel güç herhangi bir sporda başarı için çok önemlidir.
I have too much homework today.
- Bugün, çok fazla ödevim var.
Too much drinking will make you sick.
- Çok fazla içmek seni hasta edecek.
Your help is vital to the success of our plan.
- Senin yardımın planımızın başarısı için çok önemlidir.
It's absolutely vital that we get to Tom Jackson's office by 2:30.
- 2.30'a kadar Tom Jackson'ın ofisine gitmemiz kesinlikle çok önemlidir.
You know many interesting places, don't you?
- Çok enteresan yerler biliyorsun, değil mi?
The accident has caused many deaths.
- Kaza çok fazla ölüme neden oldu.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
Tokyo is a very big city.
- Tokyo çok büyük bir şehirdir.
That was very funny. Do it again!
- Bu çok komikti. Tekrar yap!
I think that was very funny.
- Sanırım o çok komikti.
We didn't talk very much.
- Biz pek çok konuşmadık.
Where was I when I needed myself most?
- Kendime en çok ihtiyacım olduğunda neredeydim?
Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
- Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
Tom was able to live a more or less normal life after the operation.
- Tom operasyondan sonra az çok normal bir hayat yaşayabildi.
Do not be shy. Your pronunciation is more or less correct.
- Utanma. Telaffuzun az çok doğru.
Tom has a very fair complexion and burns easily in the sun.
- Tom'un çok açık bir teni var ve güneşte kolayca yanar.
Tom became fairly fluent in French after about three years of intense study.
- Yaklaşık üç yıl süren yoğun çalışmadan sonra Tom Fransızcada çok akıcı oldu.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
I hear he is good at mahjong.
- Onun Mahjong'da çok iyi olduğunu duydum.
What Tom said was outrageous.
- Tom'un söylediği çok çirkindi.
It's freezing in here.
- Burada hava çok soğuk.
It's freezing out here.
- Burada dışarısı çok soğuk.
He caused his parents a lot of anxiety.
- Ailesini çok endişelendirdi.
I'm feeling a lot better.
- Çok daha iyi hissediyorum.
Oil is abundant in that country.
- Şu ülkede petrol çoktur.
Very large windows assure abundant natural daylight.
- Çok büyük pencereler bol doğal gün ışığı sağlar.
There's no need to hurry. We have plenty of time.
- Acele etmeye gerek yok. Çok zamanımız var.
Tom should have plenty of time.
- Tom'un çok zamanı olmalı.
What happened to make you laugh so much?
- Sizi çok güldürecek ne oldu?
He hurt his arm lifting so much weight.
- Çok fazla ağırlık kaldırırken kolunu incitti.
The game excited lots of people.
- Oyun çok sayıda insanı heyecanlandırdı.
Listening to music is lots of fun.
- Müzik dinlemek çok eğlenceli.
Countless lives have been lost.
- Pek çok hayat kayboldu.
Countless stars were twinkling in the sky.
- Gökyüzünde çok sayıda yıldız parlıyordu.
There are numerous universities in Kyoto.
- Kyoto'da çok sayıda üniversite var.
The king had numerous illegitimate children with her.
- Kralın ondan çok sayıda gayrımeşru çocuğu vardı.
I am dead tired from walking around all day.
- Bütün gün yürümekten çok yoruldum.
Tom didn't know that Mary was already dead.
- Tom Mary'nin çoktan öldüğünü bilmiyordu.
I was very exuberant.
- Ben çok hayat doluydum.
Tom lives a very lavish lifestyle.
- Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
I'm slightly worried about Tom.
- Tom hakkında çok az endişeliyim.
You may be right, but we have a slightly different opinion.
- Haklı olabilirsin, ama bizim çok az farklı bir görüşümüz var.
I hope the bus will come before long.
- Umarım otobüs çok geçmeden gelir.
According to the weather forecast, the rainy season will set in before long.
- Hava tahmini göre, yağışlı mevsim çok geçmeden başlayacak.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.
His behavior, as I remember, was very bad.
- Onun davranışı, benim hatırladığım gibi, çok kötüydü.
I think something terrible has happened to Tom.
- Sanırım Tom'a çok kötü bir şey oldu.
I am in a terrible dilemma.
- Çok kötü bir ikilemdeyim.
Tom is a well-rounded person.
- Tom çok yönlü bir kişi.
Tom is a well-rounded individual.
- Tom çok yönlü bir birey.
Why are you so skinny?
- Neden bu kadar çok zayıfsın?
He caused his parents a lot of anxiety.
- Ailesini çok endişelendirdi.
Japan consumes a lot of paper.
- Japonya, çok fazla kâğıt tüketmektedir.
It's good now; neither too heavy nor too light.
- O şimdi iyi; ne çok ağır ne de çok hafif.
This desk was too heavy for Patty to lift.
- Bu masa Patty'nin kaldırması için çok ağırdı.
Layla was a very deadly woman.
- Leyla çok ölümcül bir kadındı.
A buyers' market is a market in which goods are plentiful, buyers have a wide range of choices, and prices are low.
- Bir alıcı piyasası malların bol olduğu, alıcıların çok çeşitli seçimlere sahip olduğu, ve fiyatların düşük olduğu bir piyasadır.
Japanese tourists abroad are big spenders.
- Yurt dışındaki Japon turistler çok para harcarlar.
It's very big of you to admit you're wrong.
- Hatalı olduğunuzu kabul ettiğiniz için çok büyüksünüz.
The bread is cutting badly because it's very soft.
- Ekmek çok yumuşak olduğu için zor kesiliyor.
We are badly in need of food.
- Bizim çok fazla yiyeceğe ihtiyacımız var.
Tom ate too many jelly donuts.
- Tom çok sayıda jöleli börek yedi.
I like grape jelly best.
- En çok üzüm jölesinden hoşlanırım.
Tom gave Mary some advice on how to pass multiple-choice tests.
- Tom Mary'ye çoktan seçmeli testleri nasıl geçeği konusunda biraz tavsiye verdi.
One gesture may have multiple meanings, while a single meaning can be expressed by a number of gestures.
- Bir tek anlam çok sayıda jestlerle ifade edilebilirken, bir jest birden fazla anlamlara sahip olabilir.
He works hard all the year round.
- Bütün yıl çok sıkı çalışır.
Mary adores her baby's cute, round face.
- Mary bebeğinin sevimli, yuvarlak yüzünü çok seviyor.
I have a sore throat because of too much smoking.
- Çok fazla sigara içtiğim için boğazım ağrıyor.
If you eat too much of this food, you may get a sore throat.
- Bu yiyeceği çok fazla yersen boğazın ağlayabilir.
This novel is by far more interesting than that one.
- Bu roman ondan çok daha ilginç.
The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure.
- Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.
It began to rain in earnest.
- Çok yağmur yağmaya başladı.
It won't be long before he returns home.
- O çok geçmeden eve döner.
I hope the bus will come before long.
- Umarım otobüs çok geçmeden gelir.
We learn a good deal at school.
- Biz okulda çok şey öğrendik.
She spent a good deal of money on her vacation.
- O, tatiline çok para harcadı.
The damage is too extensive.
- Zarar çok geniş çaplıdır.
A great many tourists visit Kyoto in spring.
- Baharda pek çok turist Kyoto'yu ziyaret eder.
A perfect knowledge of a few writers and a few subjects is more valuable than a superficial one of a great many.
- Birkaç yazar ve birkaç konuyla ilgili mükemmel bir bilgi birçoklarıyla ilgili yüzeysel olan birinden çok daha değerlidir.
His ideas are too extreme for me.
- Onun fikirleri benim için çok aşırı.
Tom is extremely sophisticated.
- Ton son derece çok bilmiş.
The price of this camera is very high.
- Bu kameranın fiyatı çok yüksektir.
The price of this car is very high.
- Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
As a result of the war, a great number of victims remained.
- Savaşın bir sonucu olarak, çok sayıda mağdur kaldı.
A great number of students battled for freedom of speech.
- Çok sayıda öğrenci konuşma özgürlüğü için savaştı.
There are a myriad of meats at the deli on the corner of Fifth and Harvey Street.
- Beşinci Cadde ve Harvey Caddesinin köşesindeki şarküteride çok et vardır.
He went so far as to call me a liar.
- O, bana bir yalan söyleyecek kadar çok ileri gitti.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
Difference between the past, present, and future is nothing but an extremely widespread illusion.
- Geçmiş, şimdi ve gelecek arasındaki ayrım sadece çok yaygın yanılsamadan başka bir şey değildir.
Tom is extremely sophisticated.
- Ton son derece çok bilmiş.
There were several stars to be seen in the sky.
- Gökyüzünde görülen çok sayıda yıldızlar vardı.
Several companies are competing to gain the contract.
- Çok sayıda şirket sözleşmeyi kazanmak için yarışıyor.
Understanding you is really very hard.
- Seni anlamak gerçekten çok zor.
English is pretty hard, isn't it?
- İngilizce çok zor, değil mi?
A good night's sleep will do you a world of good.
- İyi bir gece uykusu sana çok iyi gelecek.
Life would be infinitely happier if we could only be born at the age of eighty and gradually approach eighteen.
- Sadece seksen yaşında doğabilseydik ve yavaş yavaş on sekiz yaşına varabilseydik, yaşamımız çok daha mutlu olurdu.
I have much studied both cats and philosophers. The wisdom of cats is infinitely superior.
- Hem kedileri hem de filozofları çok inceledim. Kedilerin bilgeliği son derece üstündür.
The uprising was brutally suppressed.
- İsyan çok sert bir biçimde bastırıldı.
Tom loved his mother dearly.
- Tom annesini çok sevdi.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilacın tadı çok kötü.
This medicine tastes horrible.
- Bu ilaç çok kötü tadıyor.
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla acıyor.
It hurts tremendously here.
- Burası çok fazla ağrıyor.
The city's multi-story buildings built in the 1940's are in danger of collapse.
- Şehrin 1940'larda yapılmış çok katlı yapıları çökme tehlikesindeler.
The fountain is lit with multi-colored lights.
- Çeşme çok renkli ışıklarla aydınlatılıyor.
Windows is the most used operating system in the world.
- Dünyada en çok kullanılan işletim sistemi Windows'tur.
Mumbai is the most populous city in India and the second most populous city in the world.
- Bombay, Hindistan'ın en çok nüfusa sahip şehridir ve dünyadaki ikinci en çok nüfusa sahip şehirdir.
Tom looks like he's too tired to help us right now.
- Tom şu anda bize yardım edemeyecek kadar çok yorgun görünüyor.
Tom has as much right to be here as Mary does.
- Tom'un Mary'nin olduğu kadar çok burada olma hakkı var.
The order came too late.
- Sipariş çok geç geldi.
It's too late to shut the barn door after the horse is stolen.
- At çalındıktan sonra ahırın kapısını kapatmak için çok geç.
This fantasy book is a succession of really flashy magical spells and that makes it boring instead.
- Bu fantezi kitap gösterişli çok güzel büyülerin bir birbirini izlemesidir ve onun yerine bu onu sıkıcı yapar.
This website is so cool.
- Bu web sitesi çok güzel.
It would be so cool if I could speak ten languages!
- On dil konuşabilsem, çok güzel olur!
Tom and Mary's kids looked adorable.
- Tom ve Mary'nin çocukları çok güzel görünüyorlardı.
She is an adorable woman.
- O çok güzel bir kadın.
Your handwriting is very good.
- Senin el yazın çok güzel.
This smells very, very good.
- Bu çok, çok güzel kokuyor.
She is very beautiful, and what is more, very wise.
- O çok güzeldir, daha neyse çok akıllıcadır.
Seen from the sky, the island was very beautiful.
- Gökyüzünden görüldüğünde,ada çok güzeldi.
Despite concerted effort by the government and private actors, the language's future is bleak.
- Hükümet ve özel aktörlerin çok güçlü çabalarına rağmen dilin geleceği umutsuzdur.
This is a fascinating article.
- Bu çok ilginç bir makale.
It would be unfair if we treated him so badly.
- Biz ona çok kötü davranırsak, haksızlık olur.
She may well refuse to speak to you because she's in a very bad mood.
- O seninle konuşmayı reddedebilir çünkü o çok kötü bir ruh hali içinde.
The weather was miserable yesterday.
- Hava dün çok kötüydü.
The experiment resulted in a miserable failure.
- Deney çok kötü bir başarısızlıkla sonuçlandı.
Some people are evil.
- Bazı insanlar çok kötüdür.
There is much evil in the world.
- Dünyada çok kötülük var.
The road is in a deplorable state.
- Yol çok kötü durumda.
Moncalvo is the smallest Italian city.
- Moncalvo çok küçük bir İtalyan şehridir.
The price of this car is very high.
- Bu arabanın fiyatı çok yüksek.
The kangaroo jumps very high.
- Kangurular çok yüksek sıçrarlar.
I have to admit it's very tempting.
- Onun çok çekici olduğunu kabul etmeliyim.
I thought this wasn't a big deal.
- Bunun çok önemli olmadığını düşündüm.
It's a very big deal.
- Bu çok önemli bir konu.
The more you know about him, the more you like him.
- Onu tanıdıkça daha çok seversin.
We eat more processed food than natural food.
- Doğal gıdalardan çok işlenmiş gıdalar yiyoruz.
Tom gave me a dozen cookies in a plastic bag.
- Tom bana plastik bir torba içinde çok sayıda kurabiye verdi.
I have a dozen reports to read.
- Okuyacak çok sayıda raporum var.