çocuk

listen to the pronunciation of çocuk
Turkish - English
kid

When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike. - Çocukken pamuklu şekerin ve bulutların benzer olduklarını düşünürdüm.

Please pass it to the other kids. - Lütfen onu diğer çocuklara uzat.

child

It seems that the children will have to sleep on the floor. - Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi.

He gathered his children around him. - O, çocuklarını kendi etrafına topladı.

(ısk.) bairn
children

It is dangerous for children to play in the street. - Caddede oynamak çocuklar için tehlikelidir.

It seems that the children will have to sleep on the floor. - Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi.

fairy

When I was a kid, I used to think that fairy floss and clouds were alike. - Çocukken pamuklu şekerin ve bulutların benzer olduklarını düşünürdüm.

The children love listening to fairy tales. - Çocuklar masal dinlemeyi sever.

juvenile

The increase in juvenile delinquency is a serious problem. - Çocuk suçluluğundaki artış ciddi bir sorundur.

Isn't that a little juvenile? - O küçük bir çocuk değil mi?

kid's

This park is a little kid's paradise. - Bu park küçük çocukların cennetidir.

bairn
dandiprat
enfant
bantling
mite
bambino
chick

I had chicken pox when I was a kid. - Ben bir çocukken su çiçeği geçirdim.

Chicken pox is an itchy nuisance for kids. - Suçiçeği, çocuklar için kaşıntılı bir baş belasıdır.

(deyim) the small fry
(Latin) infantia
stripling
encumbrance
junior

Tom and Mary had a child and called him Tom Junior. - Tom ve Mary'nin bir çocukları vardı ve ona Tom Junior adını verdiler.

son

His wife bore him two daughters and a son. - Karısı ona iki kızı ve bir erkek çocuk doğurdu

Tom told his son the story about a monster that ate children. - Tom oğluna çocukları yiyen bir canavar hakkındaki hikayeyi anlattı.

childish. Ç
(erkek) nipper
child, infant
infant

There have been several cases of infantile paralysis. - Birkaç çocuk felci vakası olmuştur.

I'm instinctively bad with children and infants. - Çocuklara ve bebeklere içgüdüsel olarak kötü davranıyorum.

child, chit, youngster, kid; infant; kid, boy, childish person; childish, infantile
moppet
seed

The children collect seeds of various shapes and colours. - Çocuklar çeşitli şekil ve renklerde tohum toplarlar.

brat

Tom hates parents who don't control their bratty children. - Tom arsız çocuklarını kontrol edemeyen ebeveynlerden nefret ediyor.

You're acting like a spoiled brat. - Bir şımarık çocuk gibi davranıyorsun.

infantile

There have been several cases of infantile paralysis. - Birkaç çocuk felci vakası olmuştur.

chit
baby

Tom wasn't able to find a babysitter on such short notice. - Tom öylesine kısa sürede bir çocuk bakıcısı bulamadı.

Mother asked the babysitter to watch the children. - Anne bebek-bakıcısından çocukları gözlemesini rica etti.

youngster
childrens
paediatric
kinder

Kindergarten children act better than Tom and his friends do. - Anaokulu çocukları Tom ve arkadaşlarının yaptığından daha iyi hareket eder.

When she was in kindergarten, all the boys used to call her princess. - O, anaokulundayken, bütün erkek çocukları ona prenses derdi.

children's
(Tıp) offspring
progeny
spoil

A child is spoiled by too much attention. - Çocuk çok fazla ilgi ile şımarır.

I want you to stop spoiling the kids. - Çocuklara yüz verip şımartmaktan vazgeçmeni istiyorum.

kiddie
creche
infantine
encumber
çocuk odası
nursery
çocuklar
children

He gathered his children around him. - O, çocuklarını kendi etrafına topladı.

It seems that the children will have to sleep on the floor. - Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi.

çocuk düşürme
abortion
küçük çocuk
kid
çocuk bakıcısı
childminder
çocuk bakımı
au pair
çocuk büyütmek
to bring up children
çocuk parkı
playground
çocuk bakmak
look after
çocuk bakmak
baby-sit
çocuk bakmak
babysit
çocuk dal
(Bilgisayar) child axis
çocuk düğüm
(Bilgisayar) child node
çocuk felci
(Tıp) acute anterior poliomyelitis
çocuk fuhuşu
child prostitution
çocuk garson
boy
çocuk gibi
childish
çocuk gibi
childishly
çocuk giyim
(Tekstil) children's wear
çocuk işgücü
child labor
çocuk işgücü
child labour
çocuk işi
child's play
çocuk işi
pushover
çocuk işçi
(Kanun) child worker
çocuk kafesi
playpen
çocuk maması
infant formula
çocuk maması
baby formula
çocuk odası
kid's room
çocuk olmak
to be a child
çocuk olmak
be a child
çocuk oyunu
(Eğitim,Tiyatro) children's play
çocuk oyunu
(Tiyatro) children's game
çocuk parası
child benefit
çocuk parkı
children’s park
çocuk parkı
children's park
çocuk süreç
(Bilgisayar) child process
çocuk sürüsü
(deyim) the small fry
çocuk yapmak
have a child
çocuk yapmak
have children
çocuk yuvası
crèche
çocuk yuvası
nursery
çocuk çoluk
(deyim) the small fry
çocuk ölüm oranı
(Ticaret) infant mortality
çocuk düşürmek
miscarry
çocuk esirgeme kurumu
Society for the Protection of Children
çocuk hastalıkları uzmanı
pediatric specialist
çocuk oyun alanı
children's play area
çocuk oyuncağı
Child's play
çocuk oyuncağı
Piece of cake
çocuk oyuncağı sanmak
To think that a piece of cake
çocuk oyunları
kids games
çocuk pornosu
Child porn
çocuk sahibi olmak
to have children
çocuk suçları
Juvenile delinquency

Kids from authoritarian families are more inclined to juvenile delinquencies.

çocuk yapmak
father
çocuk yetiştirilme tarzı
method of child raising
çocuk yuvası
day care center
çocuk ölümleri
child mortality
çocuk Esirgeme Kurumu Society
for the Protection of Children
çocuk aldırmak
to have one's child aborted, to have an abortion, to abort
çocuk aldırmak
to have an abortion
çocuk arabası
go cart
çocuk arabası baby carriage, baby buggy, Brit
pram, perambulator
çocuk bahçesi
playpen
çocuk bahçesi
1. children's playground. 2. playpen
çocuk bakıcılığı yapmak
to baby-sit
çocuk bakıcısı
sitter in
çocuk bakıcısı
baby minder
çocuk bakıcısı
nurse, nursemaid, baby-minder, baby-sitter
çocuk bakıcısı
sitter
çocuk bakımı
child care
çocuk bakımı
child welfare
çocuk bakımı yaparak
au pair
çocuk bilimi
pedology
çocuk dili
childish talk
çocuk dili
(Dilbilim) child language
çocuk dili
baby talk
çocuk dili
(Dilbilim) nursery language
çocuk doktorluğu
paediatrics [Brit.]
çocuk doktorluğu
pediatrics
çocuk doktorluğu
pediatry
çocuk doktoru
pediatrist
çocuk doktoru
paediatrist [Brit.]
çocuk doğurma
childbirth
çocuk düşürme
miscarriage

Miscarriage is a heart-breaking experience. - Çocuk düşürme içler acısı bir deneyim.

çocuk düşürmek
to have a miscarriage, to miscarry, to abort
çocuk düşürmek
to have an abortion. Ç
çocuk elbisesi
small clothes
çocuk eğitimi ile ilgili
pedagogic
çocuk felci
poliomyelitis
çocuk felci
polio, poliomyelitis
çocuk felci
polio, infantile paralysis
çocuk gibi
a) childishly b) childlike
çocuk gibi
1. in a childish manner. 2. childlike
çocuk gibi sevinçli
jolly as a sandboy
çocuk gibi sevinçli
as happy as a sandboy
çocuk gibi sevinçli
as jolly as a sandboy
çocuk giyimi
children's wear
çocuk havuzu
kiddy pool
çocuk hırsızı
kidnaper
çocuk işi
a simple matter, child's play
çocuk işi
child's play, pushover
çocuk kitapları
junior books
çocuk koruma
child welfare
çocuk mahkemesi
juvenile court
çocuk odası
(children's) nursery
çocuk olma!
(deyim) act your age!
çocuk olmak
to become childish
çocuk olmak
to behave childishly, to be a child
çocuk oyuncağı
a) toy b) child's play, gift, doddle, pushover, a piece of cake, cinch, breeze
çocuk oyuncağı
it's pie
çocuk oyuncağı değil
no picnic
çocuk oyuncağı haline getirmek
to neglect (a project) (because one regards it as unimportant)
çocuk parkı
playpen
çocuk peydahlamak
(for an unmarried woman) to become pregnant
çocuk polisi
children police
çocuk ruhlu
childlike
çocuk sağlığı
pediatric
çocuk sağlığı
paediatric [Brit.]
çocuk suçlu
juvenile offender
çocuk suçlu
juvenile delinquent
çocuk terbiyesi
bringing-up
çocuk yapamadan ölmek
die without issue
çocuk yapmak
to produce a child, have a child
çocuk yazını
(Edebiyat) child literature
çocuk yaşta evli kadın
child wife
çocuk yetiştirme
bringing-up
çocuk yuvası
kindergarten
çocuk ölüm oranı
(Hukuk) infant mortality rate
çocuk ölümü
(Hukuk) infant mortality
çocuk önlüğü
pinafore
çocuk önlüğü
bib
çocuk şarkısı
nursery rhyme
çocuk şiiri
nursery rhyme
Çocuk bezi
napkin
çocuk düşürmek
{f} abort
çocuk düşürme
(Tıp) stillbirth
çocuk düşürme
(Tıp) spontaneous abortion
çocuk düşürmek
suffer a miscarriage
çocuk esirgeme
child welfare
çocuk yetiştirmek
bring up
çocuklar
family

We will divide the large area of family land equally between our children. - Aile arazisinin geniş alanını çocuklar arasında eşit olarak böleceğiz.

The family mourned the tragic death of their young child. - Aile, genç çocuklarının trajik ölümünün yasını tuttu.

çocuklar
guys

The guys working on your car don't seem to know what they're doing. - Arabanda çalışan çocuklar ne yaptıklarını biliyor gibi görünmüyorlar.

Where did you guys go? - Siz çocuklar nereye gittiniz?

çocuklar
kids

Do you have any kids? - Hiç çocukların var mı?

Do you know what your kids are eating? - Çocuklarınızın ne yediğini biliyor musunuz?

çocuklar
small fry
çocuklar
progeny
çocuk bezi
diaper
çocuk doktoru
baby doctor
çocuk felci
polio

It is important to immunize children against polio. - Çocuk felcine karşı çocukları aşılamak önemlidir.

Jonas Salk developed the polio vaccine in 1952. - Jonas Salk 1952 yılında çocuk felci aşısını geliştirdi.

çocuk potini
bootee
Çocuk esirgeme kurumu
society for protection of children
Çocuk felci
infantile paralysis
çocuk gelişimi
child development
çocuk oyunu
kids game
Çocuk düşürme
(Tıp) embryotocia
çocuk bezi
nappie
çocuk bezi
nappy, napkin, diaper
çocuk büyütmek
raise a child
çocuk büyütmek
raise a kid
çocuk büyütmek
bring up a child
çocuk doktoru
paediatrician [Brit.]
çocuk doktoru
pediatrician

Tom is a pediatrician. - Tom bir çocuk doktoru.

çocuk doktoru
{i} paediatrician
çocuk doktoru
{i} paediatrist
çocuk düşürme
abortion, miscarriage
çocuk düşürme
miscarriage, abortion
çocuk felci
poliomyelitis,polio
çocuk yetiştirmek
to raise a child
çocuk yetiştirmek
to bring up children
çocuklar
issue
çocuklar
juvenility
çocuklar
the kids
English - English

Definition of çocuk in English English dictionary

çocuk felci
(Tıp, İlaç) Infantile paralysis, poliomyelitis, polio
Turkish - Turkish
Belli bir işte yeteri kadar tecrübesi ve yeteneği olmayan kimse
Küçük yaştaki oğlan veya kız: "Çocuğun bir sütninesi vardı."- R. H. Karay
Genç erkek
İnsan
Küçük yaştaki oğlan veya kız
Belli bir işte yeteri kadar deneyimi ve yeteneği olmayan kimse
Soy bakımından oğul veya kız, evlat: "Anası olacak bir kadın çocuğu omuzundan yakalamış."- B. R. Eyuboğlu
Büyükler arasında daha az yaşlı olan kişi
Bebeklik çağı ile erginlik çağı arasındaki gelişme döneminde bulunan insan
Büyüklere yakışmayacak biçimde düşüncesizce davranan kimse
Bebeklik çağı ile erginlik çağı arasındaki gelişme döneminde bulunan insan: "Çocuk köşeyi dönerken ana arkasından su içmeye gitti."- B. R. Eyuboğlu
Soy bakımından oğul veya kız, evlât
küçük
(Lehçe, Diyalekt) velet
uşak
(Hukuk) TIFL
zürriyet
enik
çocuk esirgeme kurumu
Türkiye'de yoksul ve korunmaya muhtaç çocuklara ve ailelere bakım, eğitim, sağlık, kültür hizmetlerini sistemli bir biçimde sunmak için oluşturulmuş bir kurumdur. 1921'de bir dernek olarak kurulmuş, 1980 yılında dernek statüsünden çıkarak "devlet kurumu" haline gelmiştir
çocuk felci
(Tıp, İlaç) Çocuk felci, özellikle omurilikteki kasların kasılmasını başlatan sınır hücrelerine zarar veren bir virüsün (Polia virüs) yolaçtığı bulaşıcı enfeksiyondur
çocuk oyuncağı sanmak
Bir şeyin kolay olduğunu, kolaylıkla yapılabileceğini düşünmek
çocuk yuvası
Genellikle çalışan kadınların küçük çocuklarını sabah bırakıp akşam aldıkları bakım evi, kreş
çocuk yuvası
Yetiştirme yurdu
çocuk bakıcısı
Çocuk bakımı ile görevlendirilmiş kız veya kadın
çocuk bezi
Bebeklerin altına bağlanan bez
çocuk olmak
Çocuklaşmak
çocuk oyuncağı
Önem verilecek değerde olmayan
çocuk oyuncağı
Kolay iş
çocuk oyunu
Basit ve sıradan bir olay veya durumun olmadığını ifade etmek için söylenir
Çocuk düşürme
(Hukuk) ABORSİYON
Çocuk düşürmek
düşük yapmak
Çocuklar
(Hukuk) ETFAL
Çocuklar
(Hukuk) SIBYAN
Çocuklar
sübyan
çocuk bezi
köpen
çocuk oyunu
Çocukların oynadığı oyun
çocuk önlüğü
yaarnık