I mostly have fruit for breakfast.
- Sabah kahvaltısı için çoğunlukla meyve yerim.
They were mostly women.
- Onlar çoğunlukla kadındı.
Buses in the country don't usually come on time.
- Ülkedeki otobüsler çoğunlukla zamanında gelmezler.
What you say is usually true.
- Senin söylediğin çoğunlukla doğru oluyor.
Sirius is commonly called the Dog Star.
- Sirius çoğunlukla Dog Star olarak adlandırılır.
Women commonly live longer than men.
- Kadınlar çoğunlukla erkeklerden daha uzun yaşıyorlar.
I frequently go to the islands of Menorca and Ibiza.
- Çoğunlukla Menorca ve Ibiza adalarına giderim.
Tom is frequently free in the afternoon.
- Tom öğleden sonra çoğunlukla boştur.
In the main, I am in favor of political reform if meaningful changes are made.
- Çoğunlukla anlamlı değişiklikler yapılırsa ben siyasi reformdan yanayım.
Humility often gains more than pride.
- Alçak gönüllülük çoğunlukla kibirden daha çok yükseltir.
From my own experience, illness often comes from sleeplessness.
- Benim kendi deneyimlerinden, hastalık çoğunlukla uykusuzluktan kaynaklanıyor.
Buses in the country don't usually come on time.
- Ülkedeki otobüsler çoğunlukla zamanında gelmezler.
Tom usually sleeps eight hours.
- Tom çoğunlukla sekiz saat uyur.
Alzheimer's disease affects mainly people older than 60 years.
- Alzheimer hastalığı çoğunlukla 60 yaşından fazla olan insanları etkiler.
Pollutants like this derive mainly from the combustion of fuel in car engines.
- Böyle kirleticiler çoğunlukla otomobil motorlarındaki yakıt tüketiminden kaynaklanmaktadır.
Even though Tom eats mostly junk food, he rarely gets sick and his BMI is in the normal range.
- Tom çoğunlukla abur cubur yese de, nadiren hastalanır ve Vücut Kitle İndeksi normal aralıktadır.
The audience was largely made up of very young children.
- Seyirci çoğunlukla çok küçük çocuklardan oluşuyordu.
More often than not, people believe what you tell them.
- Çoğunlukla, insanlar kendilerine söylediğine inanırlar.
More often than not, a student will come up with the right answer.
He won the election by a large majority.
- Büyük bir çoğunlukla seçimi kazandı.
A majority voted against the bill.
- Bir çoğunluk tasarıya karşı oy verdi.
The majority didn't accept the proposal.
- Çoğunluk teklifi kabul etmedi.
The majority was for him.
- Çoğunluk onun yanındaydı.
The crowd was mostly women and children.
- Kalabalık, çoğunlukla kadınlar ve çocuklardı.