Definition of çizme in Turkish English dictionary
- drawing
Picasso kept drawing pictures until he was 91 years old.
- 91 yaşında kadar Picasso resim çizmeye devam etti.
Tom watched Mary drawing a picture.
- Tom Mary'nin resim çizmesini izledi.
- boot
These boots belong to her.
- Bu çizmeler ona aittir.
She bought a pair of boots.
- O, bir çift çizme aldı.
- buskin
- boot, top boot
- wellingtons
- top boot
- delineate
- (Askeri) draft
- scratch
Be careful not to scratch the furniture.
- Mobilyayı çizmemek için dikkatli olun.
- design
- draught
- (Tarım) incision
- cancellation
- (Askeri,Teknik) plotting
- marking
- bootup
- chaussure
- çizmek
- draw
I would like to draw a tree.
- Bir ağaç çizmek istiyorum.
Drawing the Japanese flag is very easy.
- Japon bayrağını çizmek çok kolaydır.
- çizmek
- scratch
- çizme atkısı
- bootstrap
- çizme bağcığı
- bootlace
- çizme ile tandıra girmek
- to be unmannerly
- çizme çekeceği
- bootjack
- çizmek
- cross out
- çizmek
- crossout
- çizmek
- {f} picture
The young child uses crayons to draw a picture.
- Küçük çocuk bir resim çizmek için renkli kalem kullanmaktadır.
The boy enjoyed painting a picture.
- Çocuk bir resim çizmekten zevk aldı.
- çizmek
- cross
- cetvelle çizme
- ruling
- kalemle çizme
- pencilling
- çiz
- {f} draw
NB: This was drawn a long time ago so the quality is low.
- NB:Çok uzun süre önce çizildi bu yüzden kalite kötüdür.
There were some guests waiting in the drawing room.
- Çizim odasında bekleyen bazı misafirler vardı.
- çiz
- cross out
Cross out the incorrect words.
- Yanlış kelimeleri çiziniz.
Cross out all the wrong answers.
- Tüm yanlış cevapların üstünü çiz.
- çizmek
- describe
- çizmek
- {f} construct
- lastik çizme
- gumboot
- lastik çizme
- wellington boot
- lastik çizme
- wellington
- çizmek
- cancel
- çizmek
- graph
- çizmek
- scratch out
- çizmek
- scuff
- çiz
- {f} drawing
After dinner, we all went into the drawing room.
- Akşam yemeğinden sonra, Hepimiz çizim odasına gittik.
She is drawing a picture.
- O, bir resim çiziyor.
- çiz
- {f} drawn
Tom entered the room with his gun drawn.
- Silahını çizilmiş Tom odaya girdi.
The picture of Mary that Tom had drawn took John's breath away.
- Tom'un çizdiği Mary'nin resmi John'un soluğunu kesti.
- çiz
- {f} lined
- çiz
- {f} plotted
- çiz
- plot
I think they're plotting something.
- Sanırım onlar bir şey çiziyorlar.
- çizmek
- design
- çizmek
- expunge
- çizmek
- pencil
- çizmeler
- boots
- altını çizme
- underline
- dize kadar gelen çizme
- knee boot
- etrafını çizme
- circumscription
- harita çizme
- survey
- iletki ile çizme
- protraction
- küçük çizme
- bootee
- lastik çizme
- wellington boot, wellington
- lastik çizme
- wellingtons
- lastik çizme
- Wellington boots
- lastik çizme
- gumboots
- sınır çizme
- (Askeri) delimitation
- tablo çizme
- table drawing
- uzun çizme
- calf-length
- uzun çizme
- hessian boots
- uzun çizme
- thigh boot
- uzun çizme
- hessian boot
- uzun çizme
- top boots
- yan çizme
- sidestep
- çizmek
- mark up
- çizmek
- plow
- çizmek
- to draw (a line)
- çizmek
- write off
- çizmek
- to cross out, strike out, scratch out, cancel
- çizmek
- groove
- çizmek
- mark
- çizmek
- scar
- çizmek
- to draw; to picture; to describe; to cross out, to cancel, to strike off; to scratch
- çizmek
- to draw, sketch
- çizmek
- set
- çizmek
- plough
- çizmek
- line
- çizmek
- trace
- çizmek
- score
- çizmek
- plot , draw
- çizmek
- to scratch, scarify
- çizmek
- rule
- çizmek
- depict
- çizmek
- limn
- çizmek
- (Nükleer Bilimler) plot