You're double-parked.
- Çifte park etmişsiniz.
The only room available is a double.
- Müsait olan tek oda bir çift kişilik.
I've worn out two pairs of shoes this year.
- Bu yıl iki çift ayakkabı eskittim.
I want to buy a pair of ski boots.
- Ben, bir çift kayak botu satın almak istiyorum.
The young couple fell in love with each other very soon.
- Genç çift çok kısa sürede birbirlerine âşık oldu.
The young couple went to Kyoto for fun.
- Genç çift, eğlenmek için Kyoto'ya gitti.
Even a (traditional Korean) straw shoe belongs to a pair. (literal)
- Bir geleneksel Kore saman ayakkabısı bile bir çifte aittir.
I think we're even now.
- Sanırım biz şimdi çiftiz.
I want my children to have dual citizenship.
- Çocuklarımın çifte vatandaşlığa sahip olmasını istiyorum.
I have dual citizenship.
- Benim çifte vatandaşlığım var.
Tom has a couple of tattoos, doesn't he?
- Tom'un bir çift dövmesi var, değil mi?
All Tom wanted was for Mary to play a couple of tunes on her ukulele.
- Tom'un bütün istediği Mary'nin ukelede bir çift melodi çalmasıydı.
I want to buy a pair of ski boots.
- Ben, bir çift kayak botu satın almak istiyorum.
Father bought me a pair of gloves.
- Babam bana bir çift eldiven aldı.
My parents also have a farm.
- Ebeveynlerimin de bir çiftliği var.
We invited ten couples to the party.
- On çifti partiye davet ettik.
I'd like a twin room, please.
- Çift yataklı bir oda istiyorum lütfen.
Duplicates of this sentence have been deleted.
- Bu cümlenin çiftleri silindi.
The newly married couple walked hand in hand.
- Yeni evli çift el ele yürüdü.
They're like a married couple.
- Onlar evli bir çift gibi.
Sami and Layla were an ambitious young couple.
- Sami ve Leyla hırslı bir genç çiftti.
He works on the farm from morning till night.
- Sabahtan akşama kadar çiftlikte çalışıyor.
The farmer rose at sunrise and worked till sunset.
- Çiftçi gün doğumunda kalktı ve gün batımına kadar çalıştı.