çarpmak

listen to the pronunciation of çarpmak
Turkish - English
hit

Tom swerved off the road to avoid hitting a dog. - Tom bir köpeğe çarpmaktan kaçınmak için yoldan çıktı.

Tom suddenly slammed on the brakes to avoid hitting a dog. - Tom bir köpeğe çarpmaktan kaçınmak için aniden frene bastı.

crash
strike
(Matematik) to multiply (one number) by (another)
impinge
multiply
mulct
crash into
to strike, to hit; to slam, to bang; to run into, to run sb/sth down, to smash, to dash, to bump, to crash, to ram, to collide, to cannon against/into; (kalp) to beat, to throb, to pump; to distort, to paralyze, to strike; to multiply; (içki) to go to sb'
barge
bash
plant
bang into
clash
to steal, swipe, make off with (something); to rob (someone)
(for a door, shutter, etc.) to slam, bang; to slam, bang (a door, shutter, etc.)
kayo
plunk
bump into
pulsate
to apply an undercoat of (plaster) to (a surface)
slam

Tom suddenly slammed on the brakes to avoid hitting a dog. - Tom bir köpeğe çarpmaktan kaçınmak için aniden frene bastı.

lash
dash
knock out
(kalp) throb
(for something) to make (someone) feel dizzy; to give (someone) a headache; to go to (someone's) head
knock over
smash
run against
to sock, wallop, belt, or thump someone (with one's fist); to slap someone: Çarparım ha! I'll really belt you one!
greet
(gemi) foul
clap
pulse
hurtle
collide
(for one's heart) to beat, palpitate, or throb
to hit, strike, or bump; to hit, strike, or bump (one thing) against (another); to slam (something) down on (a surface)
(for a malevolent spirit) to paralyze (someone)
cannon
bump
bang
knock
{f} pound
{f} ram
knock into
distort
collide with
foul
run down
catch
throb
knock against
steal
beat
rip off
clip
flap
plow into
crack
popt

I popt my bald head in Mrs. Frizzle's face.

plonk down
{f} outwit
slat
strike against
smite upon
{f} slap
{f} spring
{f} deceive
çarpma
{i} multiplication

Civilization is the limitless multiplication of unnecessary necessities. - Uygarlık gereksiz ihtiyaçların sınırsız çarpmasıdır.

çarpma
hit

Tom swerved off the road to avoid hitting a dog. - Tom bir köpeğe çarpmaktan kaçınmak için yoldan çıktı.

Please tell me you didn't hit somebody. - Lütfen bana birine çarpmadığını söyle.

çarpma
{i} beat

My heart began to beat fast. - Benim kalbim hızlı çarpmaya başladı.

güm diye çarpmak
bang
hızla çarpmak
bang
iki ile çarpmak
duplicate
çarpma
impact
çarpma
(Bilgisayar) multiply
çarp
impinge
yere çarpmak
hit the ground
çarpma
crack
çarpma
(Bilgisayar) product
çarpma
beaten
çarpma
stroking
çarpma
blow
çarpma
five pointed fishing hook
çarpma
clip
çarp
strike

It's only a matter of time before the meteor strikes. - Meteorun çarpması sadece bir zaman meselesi.

Then what is love? A disease which can strike people at any age. - Öyleyse aşk nedir? İnsanları herhangi bir yaşta çarpabilen bir hastalıktır.

çarp
multiply

To calculate the capacity, multiply the length by the width by the depth. - Kapasiteyi hesaplamak için, uzunluğu genişlikle derinlikle çarpın.

To find degrees in centigrade, subtract 32 from the Fahrenheit temperature, then multiply by 5/9. - Santigrat dereceyi bulmak için, fahrenhayt ısıdan 32 çıkar, sonra 5/9 ile çarp.

çarp
{f} bang

I just banged my head on something. - Kafamı demin bir şeye çarptım.

He banged the door in anger. - O, öfkeyle kapıyı çarptı.

çarp
{f} throb
çarp
{f} multiplying
çarp
{f} pulsating
çarp
multiply by
çarp
pulsate
çarp
hit against
çarp
{f} stub

The thief stubbed his toe on the door. - Hırsız ayak parmağını kapıya çarparak incitti.

çarp
{f} bump

The truck bumped into our car. - Kamyon arabamıza çarptı.

Tom bumped into a Mary on his way to school. - Tom okula giderken Mary diye birine çarptı.

çarp
{f} crashing

Tom closed his eyes and listened to the sound of the waves crashing on the beach. - Tom gözlerini kapadı ve sahile çarpan dalgaların sesini dinledi.

He did not die in the collision. Actually, he had a heart attack before crashing. - O, çarpışmada ölmedi, aslında kazadan önce bir kalp krizi geçirdi.

çarp
collide with
çarp
{f} butt
çarp
{f} stricken
çarpma
bump

I keep bumping into things. - Ben şeylere çarpmaya devam ediyorum.

It must be great to be tall. Do you think so? It's not really that great. You keep bumping your head on the ceiling. - Uzun boylu olmak harika olmalı. Öyle mi düşünüyorsun? Gerçekten o kadar harika değil. Kafanı tavana çarpmaya devam edersin.

çarpma
strike

It's only a matter of time before the meteor strikes. - Meteorun çarpması sadece bir zaman meselesi.

If we don't take the threat of meteor strikes seriously, we'll all die. - Meteor çarpması tehdidini ciddiye almazsak hepimiz öleceğiz.

çarpma
impingement
çarpma
shock
çarpma
{i} throb
çarpma
percussion
arkadan çarpmak
to rear-end collision
çarp
crash

Tom was admiring my new car at the time the truck crashed into it. - Tom, kamyon yeni arabama çarptığı zaman ona hayran oluyordu.

Tom says he saw who crashed into Mary's car. - Tom Mary'nin arabasına kimin çarptığını gördüğünü söylüyor.

çarp
multiplied

3 multiplied by 5 is 15. - 3, 5 ile çarpılırsa 15'tir.

altıyla çarpmak
sextuple
amorti çarpmak
slang to find oneself standing next to an old woman
araba çarpmak
have a car accident
araba çarpmak
(a car) to hit
beşle çarpmak
quintuplicate
birbirine çarpmak
knock together
cereyan çarpmak
to be shocked or struck by electricity
dörtle çarpmak
quadruplicate
elektrik çarpmak
shock
göze çarpmak
leap out
göze çarpmak
leap to the eye
göze çarpmak
draw the attention
göze çarpmak
stand out
göze çarpmak
glitter
göze çarpmak
attract the attention
göze çarpmak
to strike one's eyes, to catch one's eyes, to stand out
göze çarpmak
greet the eye
göze çarpmak
stand out in relief
göze çarpmak
to strike or catch one's eyes; to be conspicuous
gözüne çarpmak
to catch one's eye
gözüne çarpmak
espy
güneş çarpmak
be sunstruck
güneş çarpmak
to get sunstroke, to have sunstroke
güneş çarpmak
to have a sunstroke
hava çarpmak
for the wind or weather to affect (someone), cause (someone) discomfort
iki yle çarpmak
double
kafası taşa çarpmak
to learn something the hard way
kafasını taştan taşa çarpmak/vurmak
1. to regret bitterly a lost opportunity. 2. to feel very remorseful
kalbi çarpmak
to palpitate, to throb
kalp çarpmak
(heart) to beat
kapıyı suratına çarpmak
bang the door on
kapıyı suratına çarpmak
close the door on
kapıyı suratına çarpmak
shut the door on
kayalara çarpmak
pile up
kendisiyle iki kere çarpmak
cube
kulağa çarpmak
greet the ear
kömür çarpmak
for charcoal fumes to give (someone) a headache
küt diye çarpmak
bang
mahmuz ile çarpmak
(gemi) ram
on ile çarpmak
decuple
parasını çarpmak
to swindle
park halindeki araca çarpmak
(Otomotiv) hit a parked vehicle
pupadan çarpmak
(dalga) poop
su çarpmak
to give (one's face) a quick, splashy wash
suya çarpmak
splash
taşa çarpmak
stub
tekrar ikiyle çarpmak
reduplicate
yandan çarpmak
sideswipe
yanında göze çarpmak
be in relief against
yedi ile çarpmak
septuple
yedi ile çarpmak
septule
yedi ile çarpmak
septuplicate
yere çarpmak
plonk down
yüreki çarpmak
1. for one's heart to palpitate. 2. for one's heart to pound with excitement
yüz ile çarpmak
centuplicate
yüz ile çarpmak
centuple
zoralıma çarpmak
to confiscate, seize
Çarpma
multiplication re: math function
çarp
pulse
çarp
smite
çarp
multiplyby
çarp
smote
çarp
warp

The door frame is warped and the door won't close properly. - Kapı kasası çarpık ve kapı uygun şekilde kapanmayacak.

I think videogames are warping our kids minds. - Ben video oyunlarının çocuklarımızın kafalarını çarpıttığını düşünüyorum.

çarp
smitten
çarpma
hitting, striking, or bumping (something); hitting, striking, or bumping (one thing) against (another); slamming (something) down on (a surface)
çarpma
blip
çarpma
brunt
çarpma
(içki) jolt
çarpma
repoussé
çarpma
lash
çarpma
stroke

Tom had a heat stroke. - Tom bir sıcak çarpması geçirdi.

çarpma
repoussage
çarpma
a large fishhook which has five barbs
çarpma
(Matematik) multiplication
çarpma
bump, blow, stroke; multiplication; five pointed fishing hook; beaten
çarpma
flop
üçle çarpmak
treble
Turkish - Turkish
Hızla bir yere vurmak
Etkisiyle birdenbire hasta etmek
Biri çarpılan, öbürü çarpan denilen iki sayı verildiğinde, çarpanı çarpılandaki birim kadar çoğaltarak çarpım adı verilen bir üçüncü sayıyı elde etmek, zarp etmek
Kurnazlıkla, zorla ele geçirmek
Varlığına inanılan bir gücün öfkesine uğramak: "Yeşildirek'te yatan evliya hepinizi çarpar."- K. Tahir
Çekiciliğiyle etkilemek, şaşırtmak
Hızlı atmak
Hızla değmek, vurmak
Varlığına inanılan bir gücün öfkesine uğramak
Hızla değmek, vurmak: "Ahmet şaşkınlığından bir kestane yığınına çarptı, canı acıyordu."- S. F. Abasıyanık
El çabukluğu ile çalmak
Biri çarpılan, öbürü çarpan denilen iki sayı verildiğinde çarpanı çarpılandaki birim kadar çoğaltarak çarpım adı verilen bir üçüncü sayıyı elde etmek, zarp etmek. Çekiciliğiyle etkilemek, şaşırtmak: "Güzel halk türkülerinde beni çarpan şey bunların hepsinin arkasında bir vaka, bir macera, nihayet bir insan bulunmasıdır."- B. R. Eyuboğlu
Kurnazlıkla, zorla ele geçirmek: "İhtiyarın üç aylıkları aldığı günler çıkagelir, allem edip kallem edip zavallının yarı maaşını çarpar kaçar."- H. Taner
El çabukluğu ile çalmak: "Köprüden denizi seyredenlerin cüzdanını hep çarparlar."- B. Felek
eleşmek
çarpma
Çarpma işlemi
Çarpma
darp
çarpma
Çarpmak işlemi, darp, zarp
çarpma
Çarpmak işi: "Ayşe'nin yüreği daha hızlı çarpmaya başladı."- Ö. Seyfettin. Çarpmak işlemi, darp, zarp
çarpma
Kuyu çengeli biçiminde beş kollu büyük olta iğnesi
çarpma
Alaturka müzikte temel notaların arasına sıkıştırılmış ve usulü bozmayan, tek perdelik küçük fazlalık
çarpma
Çırpılarak yapılan (şey)
çarpma
Çarpmak işi
çarpmak
Favorites