çarpıcı

listen to the pronunciation of çarpıcı
Turkish - English
striking

There was a striking resemblance between them. - Onlar arasında çarpıcı bir benzerlik vardı.

Who is this strikingly handsome young man? - Bu çarpıcı biçimde yakışıklı genç adam kim?

conspicuous
dramatic

By the end of the century, the earth will have experienced a dramatic increase in temperature. - Yüzyılın sonuna gelindiğinde, dünya sıcaklıkta çarpıcı bir artış yaşamış olacak.

The situation has changed dramatically. - Durum çarpıcı bir biçimde değişti.

flashy
salient
striking, impressive, compulsive, dramatic, conspicuous, devastating
showy
devastating
blazing
intense
stunning

This is stunning news. - Bu, çarpıcı bir haber.

The building is absolutely stunning. - Bina kesinlikle çarpıcı.

impressive
telling
spectacular
(Bilgisayar,Matematik) multiplier
heady
starkly
çarpıcı bir biçimde
conspicuously
çarpıcı biçimde
flashily
çarpıcı kimse
thumper
çarpıcı söz
slogan
çarpıcı çekim
flash
çarpıcı şey
thumper
çarpıcı şey
kayo
çarpıcı şey
dynamite
çarp
impinge
frekans çarpıcı
frequency multiplier
sıklık çarpıcı
frequency multiplier
çarp
strike

I swear that it is true, or may lightning strike me down. - Ben bunun doğru olduğuna yemin ederim ya da yıldırım beni çarpsın.

If we don't take the threat of meteor strikes seriously, we'll all die. - Meteor çarpması tehdidini ciddiye almazsak hepimiz öleceğiz.

çarp
multiply

To find degrees in centigrade, subtract 32 from the Fahrenheit temperature, then multiply by 5/9. - Santigrat dereceyi bulmak için, fahrenhayt ısıdan 32 çıkar, sonra 5/9 ile çarp.

To calculate the capacity, multiply the length by the width by the depth. - Kapasiteyi hesaplamak için, uzunluğu genişlikle derinlikle çarpın.

çarp
{f} bang

I just banged my head on something. - Kafamı demin bir şeye çarptım.

He banged the door in anger. - O, öfkeyle kapıyı çarptı.

çarp
{f} throb
çarp
{f} multiplying
çarp
{f} pulsating
çarp
multiply by
çarp
pulsate
çarp
hit against
çarp
{f} stub

The thief stubbed his toe on the door. - Hırsız ayak parmağını kapıya çarparak incitti.

çarp
{f} bump

Tom bumped into Mary because he wasn't looking where he was going. - Tom nereye gittiğine bakmadığı için Mary'ye çarptı.

The truck bumped into our car. - Kamyon arabamıza çarptı.

çarp
{f} crashing

Tom closed his eyes and listened to the sound of the waves crashing on the beach. - Tom gözlerini kapadı ve sahile çarpan dalgaların sesini dinledi.

He did not die in the collision. Actually, he had a heart attack before crashing. - O, çarpışmada ölmedi, aslında kazadan önce bir kalp krizi geçirdi.

çarp
collide with
çarp
{f} butt
çarp
{f} stricken
çarp
crash

Tom says he saw who crashed into Mary's car. - Tom Mary'nin arabasına kimin çarptığını gördüğünü söylüyor.

The motorcycle crashed into a car. - Motosiklet bir arabaya çarptı.

çarp
multiplied

3 multiplied by 5 is 15. - 3, 5 ile çarpılırsa 15'tir.

elektronik çarpıcı
(Bilgisayar,Teknik) electronic multiplier
sayısal çarpıcı
digital multiplier
çarp
pulse
çarp
smite
çarp
multiplyby
çarp
smote
çarp
warp

I think videogames are warping our kids minds. - Ben video oyunlarının çocuklarımızın kafalarını çarpıttığını düşünüyorum.

The door frame is warped and the door won't close properly. - Kapı kasası çarpık ve kapı uygun şekilde kapanmayacak.

çarp
smitten
Turkish - Turkish
Etkili
Etkili bir biçimde: "Ne kadar küçük olursa olsun, bu ona pek çarpıcı ve aydınlatıcı geliyordu."- T. Buğra