çalışmalar

listen to the pronunciation of çalışmalar
Turkish - English
studies

I watched television during a break in my studies. - Çalışmalarımda bir mola sırasında televizyon izledim.

After having finished my studies, I became a teacher. - Çalışmalarımı bitirdikten sonra, ben bir öğretmen oldum.

works

I like the works of Picasso. - Picasso'nun çalışmalarını severim.

This book is one of the poet's best works. - Bu kitap şairin en iyi çalışmalarından biridir.

çalışma
{i} working

They have been working on the new building. - Onlar yeni binada çalışmaktalar.

He's really cute, and so I like working with him. - O gerçekten şirin ve bu yüzden onunla çalışmayı seviyorum

çalışma
{i} studying

When did you begin studying English? - İngilizce çalışmaya ne zaman başladınız?

I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves. - Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.

çalışma
study

I should study now, but I prefer staying on Tatoeba. - Şimdi çalışmalıyım ama Tatoeba'da kalmayı tercih ediyorum.

I like studying history. - Tarih çalışmayı severim.

çalışma
{i} running

Running a farm is difficult. - Bir çiftlikte çalışmak zordur.

I want to start running. - Çalışmaya başlamak istiyorum.

çalışma
labour
çalışma
{i} work

Before going to work in Paris I must freshen up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

Before going to work in Paris I need to brush up my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.

çalışma
{i} Labor

Broken test tubes, cracked beakers - the work of careless students in the laboratory. - Kırık test tüpleri, kırık deney şişeleri - Laboratuvarda dikkatsiz öğrencilerin çalışması.

The laborers are murmuring against their working conditions. - İşçiler çalışma şartlarına karşı söyleniyorlar.

çalışma
practice

Mike doesn't practice basketball on Monday. - Mike Pazartesi basketbol çalışmaz.

In most sports the team that practice hardest usually brings home the bacon. - Çoğu sporlarda en sıkı çalışma yapan takım genellikle eve ekmek parasını getirir.

çalış
{f} working

While working, she had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

While working, he had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

çalışma
exercise

He requires that the laboratory exercises be handed in before the final exam. - O, laboratuar çalışmalarının sınavı öncesinde teslim edilmesini şart koşuyor.

çalış
{f} studied

If she studied hard, she could pass the test. - Sıkı çalışsa, sınavı geçebilir.

If only I had studied harder for the exam. - Keşke sınav için daha sıkı çalışsaydım.

çalış
{f} functioning

His eyes stopped functioning due to old age. - Gözleri yaşlılık nedeniyle çalışmayı durdurdu.

The machine has stopped functioning. - Makine çalışmayı durdurdu.

çalışma
work, working, labour, labor; running, working, operation; study; training
çalışma
workout
çalışma
priming
klinik çalışmalar
clinical trials
resimli çalışmalar
pictorial works
çalış
(Sanat) touch

I tried to get in touch with the police. - Polisle bağlantı kurmaya çalıştım.

I'll try to get in touch with Tom. - Tom'la temas kurmaya çalışacağım.

çalış
(Muzik) execution
çalışma
movement
çalışma
(Askeri) effort

Why do these elderly politicians spend so much time and effort trying to get reelected? Their lives are not likely to last much longer. - Bu yaşlı politikacılar neden yeniden seçilmeye çalışmak için bu kadar çok zaman ve emek harcıyorlar? Hayatlarının çok daha uzun sürmesi muhtemel değildir.

The project was a joint effort by students from three different classes. - Proje, üç farklı sınıftan öğrencinin ortak çalışmasıydı.

çalışma
employment

Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment. - Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.

çalışma
mission

She devoted herself to mission work in Africa. - Kendini Afrika'da ki misyon çalışmasına adadı.

From 1859, Protestant missionaries from America started to arrive, and the Catholic and Russian Orthodox churches also became actively involved in missionary work. - 1859'dan itibaren, Amerika'dan Protestan misyonerler gelmeye başladı ve Katolik ve de Rus Ortodoks kiliseleri de misyonerlik çalışmalarına aktif olarak dahil oldular.

çalışma
(Bilgisayar) execution
çalışma
start

He started to study in earnest. - O ciddi olarak çalışmaya başladı.

I started working for this company last year. - Geçen yıl bu şirket için çalışmaya başladım.

çalışma
operational test
çalışma
endeavor

I wish her the very best in her future endeavors. - Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.

I wish him the very best in his future endeavors. - Gelecekteki çalışmalarında ona en iyisini diliyorum.

çalışma
job

I'm tired of working a nine-to-five job. - Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.

After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here. - Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.

çalış
{f} labor

They labored in the factories. - Onlar fabrikalarda çalıştılar.

He works in the laboratory. - O labaratuarda çalışır.

çalış
{f} wrought
çalış
{f} worked

I worked hard to succeed. - Başarmak için sıkı çalıştım.

I felt tired from having worked for hours. - Saatlerce çalışmaktan yoruldum.

çalış
{f} studying

But then he fell in love with Jane Wilde, a student studying languages in London. - Ama sonra o Londra'da dilleri çalışan bir öğrenci olan Jane Wilde'a aşık oldu.

I'm studying English at home. - Evde İngilizce çalışıyorum.

çalış
{f} attempt

Tom attempted to predict the results. - Tom sonuçları tahmin etmeye çalıştı.

We'll attempt to start the class soon. - Yakında sınıfı başlatmak için çalışacağız.

çalış
{f} study

Before going to study in Paris, I must brush up on my French. - Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.

Do you study English every day? - Her gün İngilizce çalışıyor musun?

çalış
{f} work

While working, she had an accident. - O çalışırken bir kaza yaptı.

He had an accident while working. - O çalışırken bir kaza yaptı.

çalış
{f} run

How many times does the bus run each day? - Otobüs her gün kaç kez çalışır?

The number of cars running in the city has increased. - Şehirde çalışan arabaların sayısı arttı.

çalış
{f} labour
çalışma
field

What's your major field of study? - Ana çalışma alanınız nedir?

Black people were compelled to work in cotton fields. - Siyah insanlar pamuk tarlalarında çalışmak için zorlandılar.

çalışma
operation

The University of Coimbra was established in 1290. It is one of the oldest universities in continuous operation in the world. - Coimbra Üniversitesi 1290 yılında kurulmuştur. Avrupa'da ve dünyada sürekli çalışmakta olan en eski üniversitelerinden biridir.

çalışma
slaving
çalışma
motion
çalışma
human activity
çalışma
in working
dini çalışmalar
religious studies
kritik çalışmalar
critical studies
yurt dışı çalışmalar
(Ticaret) overseas operations
çalış
labored

They labored in the factories. - Onlar fabrikalarda çalıştılar.

They labored over the budget for the fiscal year 1997. - Onlar 1997 mali yılı için bütçe üzerinde çalıştılar.

çalışma
study, studying. Ç
çalışma
work, working
çalışma
praxis
çalışma
labour [Brit.]
çalışma
job of work
çalışma
starting

She lost no time in starting to work on new project. - O, yeni proje üzerinde çalışmaya başlamada hiç zaman kaybetmedi.

çalışma
gear
çalışma
training

Tom does weight training. - Tom ağırlık çalışması yapar.

çalışma
(Hukuk) labour, work
çalışma
action
çalışma
reading

I plan to try reading some other books. - Diğer bazı kitapları okumaya çalışmayı planlıyorum.

çalışma
workings
İleri Askeri Çalışmalar Okulu
(Askeri) School of Advanced Military Studies
Turkish - Turkish

Definition of çalışmalar in Turkish Turkish dictionary

çalış
Çalma işi veya biçimi: "Her muganninin okuyuşu, her çalanın çalışı yine şahsidir ve ayrıdır."- Y. K. Beyatlı
çalış
Çalma işi veya biçimi
çalışma
İşe başlama saati
çalışma
Bünyesindeki suyun azalması veya çoğalması sonucu ağacın biçim ve boyutlarının değişmesi
çalışma
Çalışmak işi, emek, sa'y
çalışma
Bir yapı elemanının yük altında biçim değiştirmesi, az veya çok zorlanması
çalışma
Çalışmak işi, emek, say: "Kendilerine iyi bir çalışma fırsatı verdim."- Y. K. Karaosmanoğlu
çalışma
Bilimsel ve sanatsal amaçlı ürün
çalışmalar
Favorites