çabuklaştır

listen to the pronunciation of çabuklaştır
Turkish - English
(Havacılık) expedite
To perform (a task) fast and efficiently
{v} to facilitate, hasten, dispatch, free
{a} active, quick, ready, light-armed
To relieve of impediments; to facilitate; to accelerate the process or progress of; to hasten; to quicken; as, to expedite the growth of plants
To process (a task) fast and efficiently
process fast and efficiently; "I will try to expedite the matter"
If you expedite something, you cause it to be done more quickly. We tried to help you expedite your plans. = speed up. to make a process or action happen more quickly = speed up (past participle of expedire , from pes )
to hasten the movement or progress of
To accelerate the progress of
Used by ATC when prompt compliance is required to avoid the development of an imminent situation Expedite climb/descent normally indicates to a pilot that the approximate best rate of climb/descent should be used without requiring an exceptional change in aircraft handling characteristics
speed up the progress of; facilitate; "This should expedite the process"
accelerate the process or progress of
To despatch; to send forth; to issue officially
To raise the priority level on a production or purchase order due to a past due condition or a change in the requirement date that necessitates compressing the normal lead time
A formal process of diverging from normal processing procedures to accelerate the handling of a high-priority request (usually at a higher cost to the requester)
Free of impediment; unimpeded
{f} speed up, accelerate, facilitate (a process, action, etc.); dispatch, execute quickly and efficiently
Expeditious; quick; speedily; prompt
process fast and efficiently; "I will try to expedite the matter" speed up the progress of; facilitate; "This should expedite the process
çabuk
prompt

He pressed me for a prompt reply. - O çabuk bir cevap için beni zorladı.

I appreciate your answering my enquiry so promptly. - Soruma çok çabuk cevap verdiğin için minnet duyuyorum.

çabuk
quick

World War One did not end quickly or easily. - Birinci Dünya Savaşı, çabuk ve kolay sona ermedi.

I need it as quickly as possible. - Ona mümkün olduğunca çabuk ihtiyacım var.

çabuk
{s} fast

We arrived here fast, didn't we? - Buraya çabuk vardık, değil mi?

Tom's a beginner, but he catches on fast. - Tom yeni başladı fakat çabuk anlıyor.

çabuk
{s} hasty
çabuk
expeditious
çabuk
quickly

Care aged him quickly. - Bakım onu çabuk yaşlandırdı.

World War One did not end quickly or easily. - Birinci Dünya Savaşı, çabuk ve kolay sona ermedi.

çabuk
{s} snappy
çabuk
strip
çabuk
like smoke
çabuk
before long
çabuk
expedite
çabuk
briskly
çabuk
haste
çabuk
swift
çabuk
speedy
çabuk
ready

Hurry up! You should be ready by now. - Çabuk ol! Şimdiye dek hazır olman gerekir.

çabuk
pronto
çabuk
crisp
çabuk
smart

We're too soon old, too late smart. - Çok çabuk yaşlanıyor, çok geç akıllanıyoruz.

çabuk
immediate
çabuk
soon

A fool and his money are soon parted. - Aptal parasını çabuk harcar.

A fool and his money are soon parted. - Aptal ve parası çabuk ayrılırlar

çabuk
{ü} hurry

Hurry! There's no time to lose! - Çabuk! Kaybedecek zaman yok!

Hurry up, or we'll miss the train. - Çabuk ol, yoksa treni kaçıracağız.

çabuk
be quick

Be quick, or you will miss the train. - Çabuk ol yoksa treni kaçıracaksın.

You have to be quick. - Sen çabuk olmak zorundasın.

çabuk
sooner

Sooner would be better. - Ne kadar çabuk o kadar iyi.

You should've come sooner. - Daha çabuk gelmeliydin.

çabuk
quick, fast, swift, hasty
çabuk
light footed
çabuk
sharp
çabuk
nimble

Squirrels are nimble in climbing trees. - Sincaplar ağaçlara tırmanmada çabuktur.

çabuk
come

Come on, answer quickly. - Haydi, çabuk cevap ver.

I didn't expect that Mary would come so soon. - Mary'nin bu kadar çabuk geleceğini beklemiyordum.

çabuk
in good time
çabuk
quick, fast, hasty, swift, immediate, speedy; quickly, soon
çabuk
hurry up!

Hurry up! We'll be late. - Çabuk! Biz geç kalacağız.

Tom, hurry up. I'm coming! - Tom, çabuk ol. Geliyorum!

çabuk
quickly, speedily, soon
çabuk
lissome
çabuk
quick action
çabuk
precipitous
çabuk
rapid

The chief clerk is not a hardworking man, but gets ahead rapidly because he knows how to curry favor with his superiors. - Baş katip çalışkan bir adam değil fakat üstlerine nasıl yaltaklanacağını bildiği için çabuk ilerliyor.

My wishes for your father's rapid recovery. - Babanızın çabuk iyileşmesi için isteklerim.

çabuk
come on

Come on, answer quickly. - Haydi, çabuk cevap ver.

Come on, we'll be late if you don't hurry up. - Çabuk ol, acele etmezsen geç kalacağız.

çabuk
apace

Ill news comes apace. - Kötü haber çabuk yayılır.

çabuk
lissom
çabuk
early

Tom will try to finish the work as early as possible. - Tom işi mümkün olduğu kadar çabuk bitirmeye çalışacak.

Make your airplane reservations early since flights fill up quickly around Christmas. - Noel'e yakın uçuşlar çabuk dolduğu için rezervasyonlarınızı erken yapın.

çabuk
presto
çabuk
swiftly
çabuk
in double time
çabuk
fleet
çabuk
yare
çabuk
in short order
çabuk
round
çabuk
allegro
çabuk
subito
çabuk
hurryup
Turkish - Turkish

Definition of çabuklaştır in Turkish Turkish dictionary

Çabuk
(Osmanlı Dönemi) ÂCİL
çabuk
Alışılandan veya gösterilenden daha kısa bir zamanda, tez, yavaş karşıtı
çabuk
Alışılandan veya gösterilenden daha kısa bir zamanda, tez, yavaş karşıtı: "Yazıma çabuk cevap geldi."- A. Gündüz
çabuk
"Acele et, oyalanma" anlamında
çabuk
Hızlı
çabuk
Hızlı: "Çabuk ve kolay bir konuşma tarzı vardı."- R. N. Güntekin. "Acele et, oyalanma" anlamında bir seslenme sözü: "Çabuk! diyebildi, bir doktor!"- P. Safa
çabuk
şeremetpresto
çabuklaştır
Favorites