çözücü

listen to the pronunciation of çözücü
Turkish - English
solvent

My responsibility is to keep the company solvent. - Benim sorumluluğum şirket çözücüsünü korumak.

Can I use this solvent to dilute my sample? - Örneğimi sulandırmak için bu çözücüyü kullanabilir miyim?

chem. (a) solvent
chem. solvent, (something) which acts as a solvent
(something) which can solve (a problem)
dissolvent
resolvent
resolvent, solvent; solvent
payoff
diluent
dissolver
(Kimya) eluent
demodulator
resolver
defroster
solver

I'm a problem solver. - Ben bir sorun çözücüyüm.

I want to be a problem solver. - Bir sorun çözücü olmak istiyorum.

çözücü madde
menstruum
çözücü madde
resolvent
çöz
untie

Your shoes are untied. - Ayakkabıların çözülmüş.

Tom held the knife between his teeth as he untied the knot. - Tom düğümü çözerken bıçağı dişlerinin arasında tuttu.

çözücüler
solvents

These solvents, due to their volatility, evaporate into the atmosphere when used. - Bu çözücüler uçuculukları nedeniyle kullanıldıklarında atmosfere buharlaşırlar.

leke çözücü
stain remover
problem çözücü
problem solver
çöz
unbend
çöz
unwrap
çöz
untangle
çöz
unfasten
çöz
resolve

The office staff worked quickly and efficiently to resolve the problem. - Ofis çalışanları problemi çözmek için hızlı ve etkili çalıştılar.

They haven't yet resolved their problems, but at least they're discussing them. - Onlar sorunlarını henüz çözemediler ama en azından onları ele alıyorlar.

çöz
unreel
çöz
puzzle out
çöz
uncoil
çöz
decrypt

I don't have a decryption program. - Bir şifre çözme programım yok.

çöz
{f} unbending
çöz
disentangle
çöz
{f} untied

Tom's shoelaces are untied. - Tom'un ayakkabı bağcıkları çözük.

Tom took off his jacket and untied his bow tie. - Tom ceketini çıkardı ve papyonunu çözdü.

çöz
work out

It took me half an hour to work out this problem. - Bu problemi çözmem yarım saatimi aldı.

I'll give you five minutes to work out this problem. - Bu sorunu çözmen için sana beş dakika vereceğim.

çöz
desolder
çöz
{f} solved

These problems will be solved in the near future. - Bu problemler yakın gelecekte çözülmüş olacak.

You could have solved this puzzle with a little more patience. - Biraz daha sabırla bu bulmacayı çözebilirdin.

çöz
{f} solving

I have my own way of solving it. - Onu çözmek için kendi tarzım var.

He succeeded in solving the problem. - O, sorunu çözmeyi başardı.

çöz
solve

This is too hard a problem for me to solve. - Bu benim çözemeyeceğim kadar çok zor bir problem.

He was able to solve the problem with ease. - O,kolaylıkla problemi çözebildi.

çöz
undid
çöz
unravel

As the story advances, the mystery unravels. - Hikaye ilerledikçe gizem çözülür.

Today, we are going to unravel the mystery of the English subjunctive. - Bugün, İngilizce dilek kipinin gizemini çözeceğiz.

çöz
{f} unfastened
çöz
{f} unwrapped
çöz
{f} unbent
çöz
demodulate
yağ çözücü
Degreaser
çöz
dissolve

Sugar dissolves in warm coffee. - Şeker sıcak kahvede çözünür.

Oxygen from the air dissolves in water. - Havadan gelen oksijen suda çözülür.

çöz
unpack
çözücüler
solvers
aktif çözücü
active solvent
bazik çözücü
basic solvent
beraberliği çözücü yarış
run off
buz çözücü
defroster
buz çözücü alet
de icer
buz çözücü madde
de icer
dostça çözücü
(Hukuk) amiable compositor
kod çözücü
decoder
polar çözücü
polar solvent
renk çözücü
colour decoder, decoder
sistem çözücü
(Askeri) system analyst
sorun çözücü diplomasi
(Politika, Siyaset) conflict-resolution diplomacy
sorun çözücü uygulamalar
problem-solving type exercise
yağ çözücü
fat solvent
çöz
puzzleout
çöz
decipher

Investigators are trying to decipher what happened. - Müfettişler ne olduğunu çözmeye çalışıyor.

çöz
unsnarl
çöz
unloose
çöz
decode

It's not going to be easy to decode. - Şifreyi çözmek kolay olmayacak.

çöz
unbind
çöz
unlay
çöz
disentangled
çöz
unmortise
çöz
unbound
çöz
unhitch
çöz
unriddle
çöz
unswathe
şifre çözücü
decoder