çâre

listen to the pronunciation of çâre
Turkish - English
(Hukuk) remedy

There is a remedy for everything except death. - Ölüm dışında her şeye bir çare var.

Your only remedy is to go to the law. - Tek çareniz hukuka başvurmak.

cure

Scientists haven't found a cure for cancer yet. - Bilim adamları henüz kanser için bir çare bulmadılar.

There's a cure for everything, except death. - Ölüm dışında her şey için bir çare vardır.

aid
relief
medium
solution

Tom said he was desperate to find a solution. - Tom bir çözüm bulmak için çaresiz olduğunu söyledi.

shift
antidote
resource
obviation
curative
way out
help

Tom was completely helpless. - Tom tamamen çaresizdi.

She is struggling helplessly. - O çaresizce mücadele ediyor.

healer
way, means, expedient; remedy, cure, help
resort

She relied on the medicine as a last resort. - O, son çare olarak ilaca güvendi.

That knife wasn't sharp and I couldn't cut the meat with it, so I resorted to using my pocket knife. - Bıçak keskin değildi ve eti onunla kesemedim, bu yüzden son çare olarak çakımı kullandım.

expediency
egress
expedient
redress
expedience
resort to

You should not resort to drinking. - İçkiye son çare olarak başvurmamalısın.

out

There's only one way to find out how to do that. Ask Tom. - Bunun nasıl yapılacağını öğrenmek için yalnız bir çare var. Bunu Tom'a sor.

I guess I have no choice but to work out now. - Şimdi çalışmaktan başka çarem yok sanırım.

choice

She had no choice but to do it. - Onun bunu yapmaktan başka çaresi yoktu.

Unfortunately, we have no choices but a certain buffer zone - Maalesef, keskin bir tampon bölgeden başka çaremiz yok.

means
corrective
alternative
çare bulmak
obviate
çare bulmak
find the means
çare bulmak
find a remedy
çare bulmak
to find a way, to remedy
çare bulmak
to find a way to remedy (a matter); to find a way to do (something)
çare bulmak
relieve
çare bulmak
find a way
çare bulmak
remedy
çare bulmak
cope
çare olan
remedial
çare yok
I have no choice but to do it./My hands are tied
her şeye çare bulur
resourceful
son çare olarak
as a last resort
acele çare
(Askeri) expedient
etkisiz (çare/ilaç vb)
ineffectual
etkisiz (çare/ilaç vb)
ineffective
Ne çare
It can't be helped
başka çare olmamak
there is nothing (else) for it (but to do sth)
dertlere çare olacağı öne sürülen yenilik
nostrum
geçici çare
palliative
geçici çare
makeshift
her şeye çare bulabilmek
be full of resource
kırkından sonra azanı teneşir paklar/ından sonra azana çare bulunmaz
(Atasözü) If a middle-aged man starts acting like a randy young buck, it won't be long until he kicks the bucket
ne çare
only that
ne çare
What can one do?/It's a hopeless situation
son çare
last ditch stand
son çare
desperate remedy
son çare olarak
in the last resort
son çare olarak kullanmak
resort to
ölüme çare bulunmaz
(Atasözü) There is no way to avoid death
Turkish - Turkish
(Osmanlı Dönemi) Hile
(Osmanlı Dönemi) f. Neticeye varmak üzere maniaları kaldırmak için tutulması icabeden çıkar yol. Kurtuluş yolu. Tedbir, yardım, yol
(Osmanlı Dönemi) Ayrılık
(Osmanlı Dönemi) Bir def'a
Bir sonuca varmak, ortadaki engelleri kaldırmak için tutulması gereken yol, çıkar yol, çözüm yolu: "Sonra aklına daha emin bir çare gelmiş gibi ters yüzü geri döndü."- Y. K. Karaosmanoğlu
çıkar yol, çözüm yolu
Bir şeyi önleme, tedavi yolu, deva
Bir sonuca varmak, ortadaki engelleri kaldırmak için tutulması gereken yol, çıkar yol, çözüm yolu
(Osmanlı Dönemi) KOMBİNEZON
(Osmanlı Dönemi) HİLE
(Osmanlı Dönemi) SURET
umar
merhem