âşık

listen to the pronunciation of âşık
Turkish - English
lover

The two lovers sat face to face, drinking tea. - İki âşık çay içerek yüz yüze oturdular.

He's what society calls a real lover of music. - O, toplumun müziğe âşık dediği kişidir.

in love

The young couple fell in love with each other very soon. - Genç çift çok kısa sürede birbirlerine âşık oldu.

She fell in love with her friend's brother. - Arkadaşının erkek kardeşine âşık oldu.

spoon
singer
purlin, horizontal beam
besotted
inamorato
fancy man
knucklebone; purlin, horizontal beam aşırma
swain
wooer; minstrel
enamoured [Brit.]
paramour
amorist
adorer
admirer
amorous
wandering minstrel
gallant
beau

The handsome prince fell in love with a very beautiful princess. - Yakışıklı prens çok güzel bir prensese aşık oldu.

Tom falls in love with every beautiful girl he meets. - Tom tanıştığı her güzel kıza aşık olur.

in ecstasy
sweetheart
gone
wandering minstrel, bard, troubadour
lover; wandering minstrel; absent-minded person, dreamy person; in love; absent-minded, dreamy
informal a familiar form of address
absentminded person
fond
{i} wooer
horizontal beam
queue up
(Anatomi) knucklebone
smitten

He was smitten with your mother. - O senin annene deli gibi aşık oldu.

Dan was immediately smitten with Linda. - Dan hemen Linda'ya aşık oldu.

enamored
steady
jongleur
talus
beau

Tom fell in love with a beautiful German girl. - Tom, güzel bir Alman kızına âşık oldu.

He fell in love with a beautiful princess. - O güzel bir prensese aşık oldu.

fallen in love
love in

How many times have you been in love in your life? - Hayatınızda kaç defa aşık oldunuz?

I fell in love in an unlikely place. - Ben alışılmadık bir yere aşık oldum.

loved

Twice and thrice had I loved thee before I knew thy face or name. - Adını öğrenmeden ve yüzünü görmeden önceleri de sana âşıktım.

loverless
loverlike
{i} minstrel
{s} enamoured
purlin
stuck

Bill seems to be stuck on Mary. - Bill Mary'ye aşık gibi görünüyor.

scop
aşık atmak
rival
aşık olmak
be sweet on smb
aşık olmak
be struck on smb
âşık olmak
to fall in love (with)
âşık olmak
to fall in love (with), to fall for
aşık atmak
compete with
aşık olmak
Fall in love

I couldn't help but fall in love with you. - Sana âşık olmaktan kendimi alamadım.

Who would you like to fall in love with? - Kime aşık olmak istersin?

aşık veysel
Aşık Veysel Şatıroğlu (October 25, 1894 – March 21, 1973), also known as just Aşık Veysel, was a Turkish minstrel and highly regarded poet of the Turkish folk literature. He was born in the Sivrialan village of the Şarkışla district, Sivas, on October 25, 1894 and died on March 21, 1973. He was an ashik, a poet, songwriter, and a bağlama and saz virtuoso, the prominent representative of the Anatolian ashik tradition in the 20th century. He was blind for the most of his lifetime. His songs have usually sad tunes, often talking about inevitability of death
aşık atmak
to rival, to compete, to match, to vie
aşık atmak
keep up with
aşık atmak
play knuclebones
aşık etmek
enamour [Brit.]
aşık etmek
sweep smb. off his feet
aşık etmek
enamor
aşık kemiği
huckle bone
aşık kemiği
knucklebone
aşık kemiği
dib
aşık kemiği
talus
aşık kemiği
anklebone
aşık kemiği
anklebone, astragalus
aşık olma
falling in love
aşık olmak
have a crush on smb
aşık olmuş
hook on
aşık olunan kadın
inamorata
aşık oyunu
knucklebones
aşık oyunu
dib
delicesine aşık
infatuated

He is infatuated with Alice. - O Alice'e delicesine âşık.

I was very much infatuated with that girl. - O kıza delicesine aşık oldum.

delicesine aşık olma
infatuation
aşıklar
lovers

They're not just roommates. They're lovers. - Onlar sadece oda arkadaşı değiller. Onlar aşıklar.

The lovers exchanged numerous letters. - Aşıklar sayısız mektup alışverişinde bulundular.

deli gibi âşık
infatuated
Aç esner aşık gerinir
(Atasözü) Manners betray feelings

Aç esner, aşık gerinir. (Davranışlar niyeti gösterir.).

aşıklar
sweet hearts
ilk görüşte aşık olmak
Falling in love at first sight?
Kendine aşık olan adam
Narcissus
aptal aşık
fancy man
aptal aşık gibi bakmak
(Konuşma Dili) caste sheep's eyes
aptal aşık gibi bakmak
(Konuşma Dili) make sheep's eyes
delicesine aşık olmak
be infatuated with
direksiyon aşık mili
(Otomotiv) steering pin
hamama gider kurnaya, düğüne gider zurnaya âşık olur
(Konuşma Dili) 1. He is full of fickle enthusiasms. 2. He keeps falling in love with everybody he meets
kolay aşık olan
susceptible
kulaktan âşık olmak
to be in love with (someone, something) one has never seen
sırsıklam âşık
madly in love
sırsıklam âşık
head over heels in love
sırılsıklam âşık
madly in love
sırılsıklam âşık olmak
to be head over heels in love (with)
âşıklar
kahvesi coffee house frequented by wandering minstrels
çok naz âşık usandırır
(Atasözü) If you behave too coyly you will lose your lover
Turkish - Turkish
(Osmanlı Dönemi) çok aşırı seven, şiddetli muhabbet besleyen
Aşık kemiği
Yapı çatılarında uzun mertek, aşırma
ÂŞIK
(Osmanlı Dönemi) Saz şairi
ÂŞIK
(Osmanlı Dönemi) (Cümledeki yerine göre) : Ahbab, hazret, ma'hut, seninki gibi mânâlara gelir. (Müennesi: Aşıka
ÂŞIK
(Osmanlı Dönemi) Çok fazla seven. Mübtelâ. Birisine tutkun
aşık kemiği
Aşık
aşık olmak
Sevmek, tutulmak
badeli aşık
Düşünde bir pirin elinden aşk badesi içerek saz çalıp söyleyen halk şairi
sırsıklam aşık
Delicesine âşık