(zorla)

listen to the pronunciation of (zorla)
Turkish - English
{f} impose
to enforce: compel to behave in a certain way

Social relations impose courtesy.

to establish or apply by authority

Congress imposed new tariffs.

{f} require, compel, force upon; enforce, institute; force oneself on others
If you impose something on people, you use your authority to force them to accept it. Britain imposed fines on airlines which bring in passengers without proper papers Many companies have imposed a pay freeze The conditions imposed on volunteers were stringent. + imposition im·po·si·tion the imposition of a ban on cycling in the city centre
A command; injunction
to enjoin; to levy; to inflict; as, to impose a toll or tribute
To lay on; to set or place; to put; to deposit
to be an inconvenience
To lay pages out on a large sheet for press Imposition is critically important for the bindery as it will determine how the printed piece will (or will not!) fold
If someone imposes on you, they unreasonably expect you to do something for them which you do not want to do. I was afraid you'd simply feel we were imposing on you + imposition impositions im·po·si·tion I know this is an imposition. But please hear me out
To arrange in proper order on a table of stone or metal and lock up in a chase for printing; said of columns or pages of type, forms, etc
If you impose your opinions or beliefs on other people, you try and make people accept them as a rule or as a model to copy. Parents of either sex should beware of imposing their own tastes on their children
impose something unpleasant; "The principal visited his rage on the students"
compel to behave in a certain way; "Social relations impose courtesy"
To lay on, as the hands, in the religious rites of confirmation and ordination
To arrange and position pages in order to meet press, folding, and bindery requirements
If something imposes strain, pressure, or suffering on someone, it causes them to experience it. The filming imposed an additional strain on her. = inflict
To plan films of pages etc , into correct position prior to litho plate making
zorla
hardly

Tom could hardly make himself understood. - Tom meramını zorla anlatabildi.

Tom was so out of breath that he could hardly speak. - Tom o kadar nefessiz kaldı ki zorla nefes alabiliyordu.

zorla girmek
break into

The police were forced to break into the apartment through the window. - Polis daireye pencereden zorla girmek için zorlandı.

The thief used a screwdriver to break into the car. - Hırsız arabaya zorla girmek için bir tornavida kullandı.

zorla
(Bilgisayar) push

You don't want to push yourself too hard. - Kendini çok zorlamak istemiyorsun.

They continued to push south. - Onlar güneyi zorlamaya devam etti.

zorla alma
extortion
zorla almak
to usurp
zorla girmek
obtrude
zorla kabul ettirme
(Hukuk) imposition
zorla sokulmak
obtrude
zorla yüklemek
impose on
zorla
forcefully
zorla
just
zorla
obtrusively
zorla
by main force
zorla
scarce
zorla
dominantly
zorla
against one's will
zorla alan kimse
extortioner
zorla alma
(Ticaret) plunder
zorla alma
(Ticaret) confiscation
zorla alma
seizing
zorla almak
extort
zorla alıkoymak
deforce
zorla alınan şey
(Ticaret) extortion
zorla açmak
break open
zorla benimsetmek
impose
zorla elde etmek
wring
zorla elde etmek
enforce
zorla evlilik
forced marriage
zorla geçmek
break through
zorla girme
breaking-in
zorla girmek
intrude
zorla içeri giren
intrusive
zorla içeri girmek
break into
zorla kabul etmek
enforce
zorla kaçırmak
(Kanun) abduct
zorla tamamlamak
wade through
zorla tecavüz
violence
zorla yaptırmak
impose
zorla yapılan
forcibleness
zorla yapılan satış
high-pressure
zorla yedirmek
force-feed
zorla yol açmak
(deyim) break into
zorla yüklemek
impose upon
zorla çalıştırma
forced labor
zorla çalıştırmak
(Kanun) forced labour
zorla çıkarmak
rout out
zorla çıkarmak
oust
zorla almak
seize
zorla götürmek
kidnap
bir yere zorla girmek
broke in
yolsuzca veya zorla elde edilen mal
obtained by corruption or force property
zorla
forcibly

The rioters were forcibly removed from the plaza. - Göstericiler zorla plazadan çıkarıldılar.

Zorla güzellik olmaz
No good can be achieved by force
amerika'nın istediği yere zorla girmesi ile ilgili
no knock
elinden zorla alınarak
gaspingly
güvertedeki kalastan zorla yürütülmek
walk the plank
kendini zorla kabul ettiren
self assertive
kendini zorla kabul ettirme
self assertion
kendini zorla kabul ettirmek
impose oneself on
kendini zorla kabul ettirmeye çalışmak
thrust oneself into
kitabı zorla okumak
plow through a book
kitabı zorla okumak
plough through a book
yatay zorla
(Bilgisayar) force landscape
yolunu zorla açmak
force one's way
zorla
by force

The dentist pulled out my decayed tooth by force. - Dişçi çürük dişimi zorla çekti.

They took it by force. - Onlar onu zorla aldılar.

zorla
perforce
zorla
constrainedly
zorla
at the point of the bayonet
zorla
under compulsion
zorla
ill

A sudden illness forced her to cancel her appointment. - Ani bir hastalık onu randevusunu iptal etmeye zorladı.

Illness forced him to give up school. - Hastalık onu okuldan vazgeçmesi için zorladı.

zorla
by violence
zorla
only just
zorla
hard

Tom is having a hard time deciding what to wear to the party. - Tom partide ne giyeceğine karar vermede zorlanıyor.

Life is getting hard these days. - Hayat bu günlerde zorlaşıyor.

zorla
1. by force, by main force. 2. by exerting pressure
zorla alacağını istemek
dun
zorla alan
extorter
zorla alan
exacter
zorla alan kimse
usurper
zorla alarak
extorting
zorla alma
exaction
zorla alma
usurpation
zorla alma
wrest
zorla alma
squeeze
zorla almak
rob
zorla almak
wrench smth. from smb
zorla almak
reave
zorla almak
squeeze
zorla almak
usurp
zorla almak
wrench
zorla almak
exact
zorla almak
rape
zorla almak
wrest
zorla almak
wring
zorla almak
wrench smth. away from smb
zorla almak
snatch
zorla almak
grab
zorla alınabilen
enforcible
zorla alınabilen
exactable
zorla alınan
extortive
zorla alınan şey
exaction
zorla alınmış
exacted
zorla alınmış
extorted
zorla asker toplama bölüğü
press-gang
zorla askere alma
press
zorla askere alma
levy
zorla askere almak
crimp
zorla ayrılmak
jerk oneself free
zorla ayırmak
drag away
zorla açan kimse
buster
zorla besleme
force feed
zorla besleme
forced feed
zorla duyulabilen
subaudible
zorla elde etmek
steamroller
zorla elde etmek
pry
zorla evlendirmek
force into marriage
zorla evlendirmek
force someone to marry
zorla fuhuş
(Kanun) forced prostitution
zorla geri almak
rescue
zorla geçmek
scrape through
zorla giren
intrusive
zorla giren şey
intruder
zorla girme
break-in
zorla girme
intrusion
zorla girme
irruption
zorla girme
breaking in
zorla girme
breaking
zorla girmek
break in

The police were forced to break into the apartment through the window. - Polis daireye pencereden zorla girmek için zorlandı.

The thief used a screwdriver to break into the car. - Hırsız arabaya zorla girmek için bir tornavida kullandı.

zorla girmek
storm
zorla girmek
to break in, to break into
zorla girmek
irrupt
zorla girmeme
nonintrusion
zorla götürmek
drag away
zorla gülümsemek
smirk
zorla gülümsemek
force a smile
zorla güzellik olmaz
(Atasözü) If you try to bring something about by force, the results will be unsatisfactory
zorla ilaç içirmeye yarayan alet
drencher
zorla ilerlemek
plough through
zorla ilerlemek
plow through
zorla ilerlemek
wade
zorla ilerleyen
plodding
zorla indirmek
put off
zorla isteyen
importunate
zorla içirilen ilaç
drench
zorla kabul ettirme
obtrusion
zorla kabul ettirme
indoctrination
zorla kabul ettirmek
dictate
zorla kabul ettirmek
obtrude
zorla kabul ettirmek
push
zorla kabul ettirmek
drub smth. into smb
zorla kafasına sokmak
dragoon smth. into smb
zorla karar verdirmek
forse an issue
zorla koyma
(Ticaret) enforcing
zorla okumak
wade through
zorla sahip olunmak
be thrust upon
zorla satış
forced sale
zorla sokmak
intrude
zorla sokmak
work in
zorla sokmak
pitchfork
zorla sokulan
obtrusive
zorla sokulmak
intrude
zorla söylemek
cough up
zorla söyletmek
pry
zorla söylev vermek
(Bilgisayar) address forcefully
zorla sızdırmak
winkle out
zorla toplama
levy
zorla toplamak
scratch together
zorla toplamak
levy
zorla tıkmak
ram
zorla uydurmak
fit tightly
zorla uygulama
(Ticaret) enforcing
zorla uygulama bağışıklığı
(Hukuk) immunity of enforcement
zorla verme
forced feed
zorla yapmak
toil and moil
zorla yaptıran
extorter
zorla yaptırmak
extort
zorla yaptırmak
force smb.'s hand
zorla yaptırmak
enforce
zorla yaptırmak
dragoon
zorla yaptırmak
grind out
zorla yaptırmak
bludgeon
zorla yaptırmak
drag in
zorla yaptırmak
to enforce
zorla yaptırılmış
extorted
zorla yapılan
forcible
zorla yapılan
coercive
zorla yardım alma
ingratiation
zorla yedirme
force feed
zorla yedirmek
force feed
zorla yemek
pick at
zorla yola getiren
Procrustean
zorla yüklemeye çalışmak
get at
zorla yürümek
slog away
zorla yürümek
trudge
zorla yürümek
slog on
zorla çıkarma
winkling
zorla çıkarma
ouster
zorla çıkarmak
worry smb. out of smth
zorla çıkarılmış
winkled
zorla önleme
repression
zorla öğretmek
dragoon smth. into smb
zorla öğretmek
whip
Turkish - Turkish

Definition of (zorla) in Turkish Turkish dictionary

zorla
Zor kullanarak, zecren; metazori
zorla
Zor kullanarak, zecren, metazori: "Ona da bu hakikati zorla kabul ettirecekti."- Ö. Seyfettin. İstemeyerek, isteksiz olarak, zoraki: "Adama beş lira verdik, zorla başımızdan savdık."- B. Felek
zorla
İstemeyerek, isteksiz olarak, zoraki
English - Turkish

Definition of (zorla) in English Turkish dictionary

zorla sikiş
fuk
(zorla)
Favorites