(pro ) mot, moht; ru, roo

listen to the pronunciation of (pro ) mot, moht; ru, roo
English - Turkish

Definition of (pro ) mot, moht; ru, roo in English Turkish dictionary

that
o
that
bağlaç ki
that
{z} (çoğ. those)
that
bu kadar

Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever. - See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.

Bugünlük bu kadar yeter. - That's enough for today!

that
(sıfat) öteki
that
Keşke

Keşke o zaman bütün hikayeyi bana anlatsaydın! - If only you had told me the whole story at that time!

Keşke onunla gidebilseydim. - I regret that I couldn't go with her.

that
için

Coca-Cola'nın üretildiği ilk yıllarda, o kokain içeriyordu. 1914'te, kokain bir uyuşturucu olarak gruplandırıldı ve sonra Coca-Cola'nın üretimi için kokain yerine kafein kullandılar. - In the first years that Coca-Cola was produced, it contained cocaine. In 1914, cocaine was classified as a narcotic, after which they used caffeine instead of cocaine in the production of Coca-Cola.

Şu gömlek için sadece on dolar ödedi. - He only paid ten dollars for that shirt.

that
in that mademki
that
diye

Ailesinin dengeli bir diyet yaptığından emin. - She makes sure that her family eats a balanced diet.

Herkes işitebilsin diye lütfen yüksek sesle oku. - Please read it aloud so that everyone can hear.

that
-dığı
that
adl.şu
that
o kadar

John o kadar telaşlıydı ki konuşmaya vakti yoktu. - John was in such a hurry that he had no time for talking.

O kadar kötü birisi ki kimse ondan hoşlanmaz. - He is such a bad person that everybody dislikes him.

that
ki o

Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni farketmedi. - My brother was so absorbed in reading that he did not notice me when I entered the room.

Babam o kadar yaşlıdır ki o çalışamaz. - My father is so old that he can't work.

that
öylesine

Öylesine sıcak bir gündü ki yüzmeye gittik. - It was such a hot day that we went swimming.

Erkek kardeşim okumaya öylesine dalmıştı ki odaya girdiğimde beni farketmedi. - My brother was so absorbed in reading that he did not notice me when I entered the room.

that
-diği(ni)
that
ki
that
-en
that
-diği
English - English
that