Definition of (oyunu) in Turkish English dictionary
- {f} produce
- Livestock and pet food supplies
- Harvested agricultural goods collectively, especially vegetables and fruit
This grocery store sells some wonderful fresh produce as well as dried, canned, and frozen fruit and vegetables.
- When things or people produce something, it comes from them or slowly forms from them, especially as the result of a biological or chemical process. These plants are then pollinated and allowed to mature and produce seed. gases produced by burning coal and oil
- To make (a thing) available to a person, an authority, etc
- fresh fruits and vegetable grown for the market create or manufacture a man-made product; "We produce more cars than we can sell"; "The company has been making toys for two centuries"
- To create, develop, manufacture, or construct a human-made product
- bring onto the market or release; "produce a movie"; "bring out a book"; "produce a new play
- If someone produces something such as a film, a magazine, or a CD, they organize it and decide how it should be done. He has produced his own sports magazine called Yes Sport
- To give being or form to; to manufacture; to make; as, a manufacturer produces excellent wares
- To produce something means to cause it to happen. The drug is known to produce side-effects in women Talks aimed at producing a new world trade treaty have been under way for six years
- cause to occur or exist; "This procedure produces a curious effect"; "The new law gave rise to many complaints"; "These chemicals produce a noxious vapor"
- Fruit and vegetables available for sale
- To bring forth, as young, or as a natural product or growth; to give birth to; to bear; to generate; to propagate; to yield; to furnish; as, the earth produces grass; trees produce fruit; the clouds produce rain
- create or manufacture a man-made product; "We produce more cars than we can sell"; "The company has been making toys for two centuries"
- v 1 To create; yield 2 To cause to happen or come into being
- Produce is food or other things that are grown in large quantities to be sold. We manage to get most of our produce in Britain. food or other things that have been grown or produced on a farm to be sold agricultural/organic etc produce
- To manufacture, process, formulate, or repackage
- To bring forward; to lead forth; to offer to view or notice; to exhibit; to show; as, to produce a witness or evidence in court
- bring onto the market or release; "produce a movie"; "bring out a book"; "produce a new play"
- {f} manufacture; publicize (a film); present; cultivate; give birth (animals); cause
- top oyunu
- ball
It was decided that the ball game be put off.
- Top oyununun ertelenmesine karar verildi.
Do you want to go to a ball game?
- Bir top oyununa gitmek ister misin?
- bilgisayar oyunu
- video game
- bozyap (oyunu)
- jigsaw puzzle
- kelime oyunu
- play on words
- kelime oyunu
- equivoke
- kelime oyunu
- equivoque
- sessiz sinema oyunu
- charade
Tom isn't good at playing charades.
- Tom sessiz sinema oyunu oynamada iyi değil.
- borsa oyunu
- (Ticaret) speculate
- bozyap (oyunu)
- jigsaw
- dama oyunu
- draught
- domino oyunu
- domino
- domino oyunu
- dominos
- halat çekme oyunu
- tug of war
- halka oyunu
- quoits
- kukla oyunu
- (Sanat) guignol
- kumar oyunu
- game of chance
- misket oyunu
- marbles
- oynama (oyunu)
- performance
- oynamak (oyunu)
- put on
- oyunu kullanmak
- poll
- oyunu sahneye koymak
- mount a production of
- oyunu yeniden başlat
- (Bilgisayar) restart game
- oyunu özelleştir
- (Bilgisayar) customize game
- sahne oyunu
- (Tiyatro) play
- sahneye koymak (oyunu)
- produce
- sahneye koymak (oyunu)
- put on
- sek sek oyunu
- hopscotch
- strateji oyunu
- (Bilgisayar) strategy game
- video oyunu
- videogame
- vist bir iskambil oyunu
- whist
- yirmi bir oyunu
- blackjack
- yönetim oyunu
- management game
- çocuk oyunu
- (Eğitim,Tiyatro) children's play
- çocuk oyunu
- (Tiyatro) children's game
- bilgisayar oyunu
- (Bilgisayar) Computer game
- cirit oyunu
- dart game
- evcilik oyunu
- playing house games
- halk oyunu
- folk dance
He knows many folk dances.
- O birçok halk oyunu biliyor.
- kağıt oyunu
- card game
- kelime oyunu
- a play on words, pun
- takım oyunu
- team play
- Harp Oyunu, Simülasyon ve Harekat Başkanı Yardımcısı
- (Askeri) Deputy Director for Wargaming, Simulation, and Operations
- Karagöz oyunu
- Turkish shadow show
- Milli Harp Oyunu Sistemi
- (Askeri) National Wargaming System
- aldatmacalı üç kabuk oyunu
- shell game
- alicengiz oyunu
- {k} a dirty trick
- alicengiz oyunu
- dirty trick
- aralık oyunu
- a small performance given between two acts of a play
- at üstünde mızrak oyunu ile ilgili
- tilting
- at üzerinde mızrak oyunu
- tilt
- açık havada oynanan dokuz kuka oyunu
- bowls
- aşık oyunu
- knucklebones
- aşık oyunu
- dib
- benzetim oyunu
- simulation game
- beysbol oyunu
- (Spor) baseball game
- beysbole benzer top oyunu
- softball
- beysbole benzeyen bir top oyunu
- rounders
- beş taş oyunu
- jacks
- bilya oyunu
- marbles
- bilye oyunu
- taw
- bingo oyunu
- bingo
- bir iskambil oyunu
- faro
- bir kâğıt oyunu
- euchre
- bir kâğıt oyunu
- omber
- bir kâğıt oyunu
- beggar my neighbor
- bir kâğıt oyunu
- ombre
- bir tür iskambil oyunu
- piquet
- bir tür iskambil oyunu
- cribbage
- bir tür kriket oyunu
- tip and run
- bir tür top oyunu
- pushball
- borsa oyunu
- agiotage
- borsa oyunu
- speculation
- borsa oyunu ile ilgili
- (Ticaret) speculative
- cesaret yoklama oyunu
- chicken
- dama oyunu
- checker
They were playing a game of checkers.
- Dama oyunu oynuyorlardı.
Do you have time for a quick game of checkers?
- Hızlı bir dama oyunu için vaktiniz var mı?
- dama oyunu
- chequer
- dart oyunu
- dart
How about a game of darts?
- Bir dart oyununa ne dersin?
- dart oyunu
- darts
How about a game of darts?
- Bir dart oyununa ne dersin?
- detektif oyunu
- (Tiyatro) detective play
- dilsiz oyunu oynamak
- mum
- disk iteleme oyunu
- shuffleboard
- disk iteleme oyunu tahtası
- shuffleboard
- dokuz kuka oyunu
- bowl
- dokuz kuka oyunu
- ninepins
- dokuz kuka oyunu
- bowling
- dokuz kuka oyunu
- skittles
- domino oyunu
- dominoes
I saw Tom and Mary playing a game of dominoes.
- Tom ve Mary'nin domino oyunu oynadığını gördüm.
- elim sende oyunu
- touch
- elim sende oyunu
- tag
- eşek oyunu
- horseplay
- fincan oyunu parlor game
- in which a ring is hidden under one of a number of inverted cups
- futbol oyunu
- football play
- gece oyunu
- (Tiyatro) evening performance
- golf oyunu
- golf game
- gölge oyunu
- shadow play
- gölge oyunu
- galanty show
- gölge oyunu shadow play, shadow show
- (with flat figures or puppets)
- görüntü oyunu ile ilgili
- phantasmagoric
- halka atma oyunu
- quoits
- halka oyunu
- round dance
- hava oyunu
- futures, speculative trading in futures
- hayal oyunu
- fantasy game
- hayal oyunu
- shadow show, shadow play
- hokey benzeri top oyunu
- lacrosse
- iki veya beş kişiyle oynanan top oyunu
- fives
- ingiliz ara oyunu
- english interludes
- iskambil oyunu
- card game
- iskambil oyunu
- cayenne
- kaşık oyunu
- folk dance performed while beating time with wooden spoons
- kelime oyunu
- pun
What's your favorite pun?
- En sevdiğin kelime oyunu nedir?
- kelime oyunu
- wordplay
- kelime oyunu
- equivocation
- kelime oyunu
- quibble
Let's not quibble over trivial matters.
- Önemsiz konularda kelime oyunu yapmayalım.
- kelime oyunu
- crank
- kelime oyunu
- pun, wordplay, play on words
- kelime oyunu yapan kimse
- punster
- kelime oyunu yapmak
- quibble
- kelime oyunu yapmak
- pun
- kelime oyunu yapmak
- equivocate
- kiy oyunu
- ninepins
- kiy oyunu
- tenpin
- korku oyunu
- (Tıp) horror play
- kredili borsa oyunu
- (Ticaret) margin trading
- kukla oyunu
- puppet show
- kukla oyunu
- puppet play
- kumar oyunu
- 1. game of chance. 2. a risky business, a dangerous enterprise
- kâğıdı dağıtana karşı oynanan kâğıt oyunu
- faro
- kâğıt oyunu
- card game
- kâğıt oyunu
- game of cards
- köşe kapmaca oyunu
- puss in the corner
- kılıç kalkan oyunu
- a Turkish folk dance performed with a shield and a sword
- kılıç oyunu
- swordplay
- makara oyunu
- diabolo
- mikado oyunu
- jackstraws
- mikado oyunu
- spillikin
- mikado oyunu
- jackstraw
- misket oyunu
- taw
- misket oyunu oynama
- tawing
- mutluluk oyunu
- glad game
- mutluluk oyunu oynamak
- (Konuşma Dili) count one's blessings
- okuma oyunu
- (Tiyatro) closet drama
- oyunu başlatmak
- kick off
- oyunu bitirmek
- draw the stumps
- oyunu iptal etmek
- call the game off
- oyunu kurallarına göre oynamak
- play fair
- oyunu oynayan
- (briç) declarer
- oyunu seç
- (Bilgisayar) select game
- oyunu soğutmak
- (Spor) slow down the tempo
- oyunu yöneten kimse
- caller
- oyunu yöneten oyuncu
- quarterback
- palyaço oyunu
- harlequinade
- parmakla disk atma oyunu
- tiddly winks
- parti oyunu
- party game
- perde arası oyunu
- intermezzo
- piyasa oyunu
- (Ticaret) market rigging
- poker oyunu
- poker game
I won this guitar in a poker game three weeks ago in Boston.
- Üç hafta önce Boston'da bir poker oyununda bu gitarı kazandım.
- projektör ile yapılan görüntü oyunu
- phantasmagoria
- radyo oyunu
- radio play
- satranç oyunu
- game of chess
- savaş oyunu
- war game
- sevişme sonrası aşk oyunu
- afterplay
- sözcük oyunu
- pun
That is a very bad pun.
- O çok kötü bir sözcük oyunu.
That's a very bad pun.
- Bu çok kötü bir sözcük oyunu.
- sözcük oyunu yapmak
- to pun
- tahmin oyunu
- guessing game
- tarih oyunu
- (Tiyatro) historical play
- tek kişilik iskambil oyunu
- patience
- tek kişilik kâğıt oyunu
- solitaire
- televizyon oyunu
- teleplay
- top oyunu
- ball game
- topluluk oyunu
- (Tiyatro) ensemble play
- tuluat oyunu play
- in which the performers improvise their lines
- tâlih oyunu
- game of hazard
- video oyunu
- video game
- yirmibir oyunu
- blackjack
Tom usually loses at blackjack.
- Tom yirmibir oyununda genellikle kaybeder.
- yirmibir oyunu
- pontoon
- yumruk oyunu
- (Spor) boxing-match
- yüzük oyunu a parlor game somewhat similar
- to up Jenkins
- zar oyunu
- die
- zar oyunu
- devil's bones
- zar oyunu
- dice
- çelik çomak oyunu
- piggy
- çember atma oyunu
- quoits
- çember oyunu
- hoopla
- öpücük oyunu
- post office
- ıspanyol kâğıt oyunu
- monte
- ışık gölge oyunu
- (resim) chiaroscuro
- ışık oyunu
- play of light
- şarkılı bir çocuk oyunu
- pat a cake