Definition of 'cause in English Turkish dictionary
- Çünkü
- cause
- {f} sebep olmak
Biz mümkün olan en az zarara sebep olmak istiyoruz.
- We want to cause the least possible harm.
Bir olaya sebep olmak istemedim.
- I didn't want to cause a scene.
- because
- dolayı
Hastalıktan dolayı partiye gidemedim.
- I could not go to the party because of illness.
Japonya'nın dış yardımları yurttaki ekonomik yavaşlamadan dolayı kısmen azalıyor.
- Japan's foreign aid is decreasing in part because of an economic slowdown at home.
- cause
- {f} neden olmak
Dikkatsiz araba sürme kazalara neden olmaktadır.
- Careless driving causes accidents.
Tom bize daha fazla soruna neden olmak istemedi.
- Tom didn't want to cause us any more trouble.
- because
- çünkü
Chris'i sevmiyorum çünkü o çok kaba ve duyarsız.
- I dislike Chris because he is very rude and insensitive.
Okula gidiyoruz çünkü öğrenmek istiyoruz.
- We go to school because we want to learn.
- cause
- {f} yol açmak
Paniğe yol açmak istemiyorum.
- I don't want to cause a panic.
Paniğe yol açmak istemiyoruz.
- We don't want to cause a panic.
- because
- -dığı için
- cause
- {i} sebep
Sebep ve sonuç birbirlerine tepki yaparlar.
- Cause and effect react upon each other.
Bu kazaya neyin sebep olduğu tam bir sır.
- It is a complete mystery what caused the accident.
- cause
- neden
Kaza çok fazla ölüme neden oldu.
- The accident has caused many deaths.
Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
- Marriage is the main cause of all divorces.
- because
- conj. çünkü
- because
- (bağlaç) çünkü, yüzünden, dolayı, diği için
- cause
- {f} neden olmak, sebep olmak, yol açmak: What's caused this? Buna yol açan ne? Will it really cause my camellias to bloom earlier? Gerçekten
- cause
- {i} gaye
- cause
- {f} meydan vermek
- cause
- {i} iş
Onun işini kaybetmesine neyin sebep olduğunu düşünüyorsun?
- What do you think caused him to lose his job?
Durgunluk birçok işletmenin kapanmasına neden oldu.
- The recession caused many businesses to close.
- cause
- {i} amaç
Burada iyi bir amaç için buradayız.
- We're here for a good cause.
- because
- bağ. -diği için, nedeniyle; çünkü
- because
- diği için
- because
- yüzünden
Öğrenciler televizyon ve çizgi roman yüzünden, çok kitap okumazlar.
- Students don't read many books because of TV and comics.
Posta grev yüzünden ertelendi.
- The mail is delayed because of the strike.
- cause
- {f} neden olma
Alarm için neden olmadığını anlıyorum.
- I see no cause for alarm.
Bunun olmasına neden olmadın.
- You didn't cause it to happen.
- cause
- {f} doğurmak
- cause
- {i} problem
Ben Tom'un neden olduğu problemler hakkında duydum.
- I heard about the problems Tom caused.
Probleme neyin sebep olduğunu düşünüyorsunuz?
- What do you think caused the problem?
- cause
- {f} yol aç
Deprem, büyük ölçüde hasara yol açtı.
- The earthquake caused considerable damage.
Paniğe yol açmak istemiyoruz.
- We don't want to cause a panic.
- cause
- tarafını tutmak
- cause
- {i} sorun
Bir trafik kazası, bize bir sürü soruna neden oldu.
- A traffic accident caused us a lot of trouble.
Tom'un niyeti Mary'ye sorun yaratmak değildi.
- Tom didn't intend to cause Mary any trouble.
- cause
- final cause asıl gaye
- cause
- make common cause with işbirliği etmek
- cause
- ilke
Bir boşanma duyduğumuzda biz bunun o iki kişinin temel ilkeler üzerinde anlaşmaya varma yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyoruz.
- When we hear of a divorce we assume that it was caused by the inability of those two people to agree upon fundamentals.
- cause
- sebep ol
Richter ölçeğine göre 8.9 şiddetinde bir deprem, Japonya'yı vurdu ve ağır bir tsunamiye sebep oldu.
- An earthquake, 8.9 on the Richter scale, hits Japan and causes a massive tsunami.
Bu kazaya neyin sebep olduğu tam bir sır.
- It is a complete mystery what caused the accident.
- cause
- (Avrupa Birliği) neden olmak, sebebiyet vermek
- cause
- harekete sevkedici unsur
- cause
- sebeb
Nesnelerin ağırlığının sebebi yer çekimidir.
- Gravity causes objects to have weight.
Bütün boşanmalarının temel sebebi evliliktir.
- Marriage is the main cause of all divorces.
- cause
- show cause hukuki sebep göstermek
- cause
- first cause asıl sebep
- root cause
- (Ticaret) temel neden
- cause
- {i} dava, ülkü: That's a cause worthy of one's devotion. Kendini adamaya değer bir dava. 4
- cause
- {i} nede
Bütün boşanmalarının temel nedeni evliliktir.
- Marriage is the main cause of all divorces.
Onun başarısızlığının ana nedeni tembelliktir.
- The primary cause of his failure is laziness.
- cause
- {i} haklı neden
- because
- -den dolayı
- because
- -diği için
- because
- (Havacılık) den dolayı
- because
- dığı için
- cause
- ülkü
- cause
- {i} dava konusu
- cause
- medar
- cause
- yolaçmak
- cause
- başlatmak
- cause
- çıkarmak
Onlar onu mesele çıkarmak için sınıfta olmakla suçladılar.
- They accused him of being in the classroom in order to cause trouble.
Sorun çıkarmak için burada değilim.
- I'm not here to cause trouble.
- cause a panic
- panik yaratmak
- cause pain
- ağrıtmak
- cause quite a stir among
- ortamı germek
- cause to dance
- oynatmak
- cause to faint
- bayıltmak
- cause to fly
- uçurmak
- cause to jump
- sıçratmak
- cause to lean
- dayatma
- cause to lean
- dayatmak
- cause to meet
- kavuşturmak
- cause to play
- oynatmak
- cause to run
- koşturmak
- cause to take off
- havalandırmak
- cause to take out
- çıkartmak
- cause to write
- yazdırmak
- concurrent cause
- (Sigorta) müşterek sebep
- final cause
- (Kanun) asıl gaye
- give cause for
- (deyim) olmak
- give cause for
- (deyim) yol açmak
- lost cause
- ümitsiz dava
- positively cause
- (Dilbilim) sağlama
- underlying cause
- altta yatan neden
- cause
- {i} dava
O, davaya hiçbir katkıda bulunmadı.
- He contributed nothing to the cause.
Yakında hareket artmıyordu. Birçok kişinin cesareti kırıldı ve davadan ayrıldı.
- Soon the movement was no longer growing. Many people became discouraged and left the cause.
- cause
- -e neden olmak
- cause
- hedef
- cause a disturbance
- huzursuzluğa sebep olmak
- cause a loss
- zarar vermek
- cause a sensational emotion
- sansasyona neden olmak
- cause and effect
- sebep ve sonuç
- cause damage
- hasara neden ol
- cause damage
- hasar meydana getirmek
- cause discord
- nifak sokmak
- cause effect relationship
- neden sonuç ilişkisi
- cause harm to
- zarara yolaç
- cause havoc
- zarar vermek
- cause havoc
- berbat etmek
- cause of death
- ölüm nedeni
- cause pain
- sancı yapmak
- cause sb a trouble
- başına dert açmak
- cause to
- neden ol
Tamponlar toksik şok sendromuna neden olabilir.
- Tampons can cause toxic shock syndrome.
O, birçok sorunlara neden olabilir.
- It could cause too many problems.
- cause to be
- neden ol
- cause to be bitter
- acılaştır
- cause to be joined
- birleşmesine neden ol
- cause to be late
- geç kalmasına neden ol
- cause to be lost
- kaybolmasına neden ol
- cause to be seen
- görülmesine neden ol
- cause to be senseless
- hissiz olmasına yolaç
- cause to be silent
- sessiz olmasına yol aç
- cause to break
- kırılmasına neden ol
- cause to burn
- yanmasına neden ol
- cause to change color
- renginin değişmesine neden ol
- cause to change shape
- şeklinin değişmesine neden ol
- cause to continue
- devam etmesine yol aç
- cause to crystallize
- kristalize olmasına yol aç
- cause to decide
- karar vermesini sağla
- cause to end
- bitmesine neden ol
- cause to feel better
- daha iyi hissetmesine neden ol
- cause to grow
- büyümesine neden ol
- cause to happen
- olmasına yolaç
- cause to leave
- ayrılmasına neden ol
- cause to lose control
- kontrolü kaybetmesine neden ol
- cause to occur
- olmasına yol aç
- cause to open
- açılmasına neden ol
- cause to panic
- paniğe yol aç
- cause to result
- sonuçlanmasına yol aç
- cause to ring
- çalmasına neden ol
- cause to sense
- hissetmesine neden ol
- cause to sleep
- uyumasına neden ol
- cause to slope
- eğilmesine neden ol
- cause to smell
- kokmasına neden ol
- cause to solidify
- katılaşmasına neden ol
- cause to sound
- ses çıkarmasına neden ol
- cause to spread
- yayılmasına neden ol
- cause to start
- başlamasına neden ol
- cause to travel
- seyahat etmesine yol aç
- cause to turn
- dönmesine neden ol
- cause uneasiness
- rahatsızlığa neden olmak
- final cause
- son amaç
- first cause
- ilk neden
- probable cause
- muhtemel sebep
- probable cause
- muhtemel sonuç
- Death is a debt to pay the cause is meaningless
- (Atasözü) Ecel gelince başa, baş ağrısı bahane
- a cause of
- bir neden
- a good cause
- iyi bir neden
- actual cause
- gerçek neden
- all-cause mortality
- (Tıp, İlaç) Belirli nedenlerin tümüne bağlı ölüm
- but-for cause
- ama-neden için
- cause a stir
- heyecan neden
- cause analysis
- neden analizi
- cause confusion
- Kafa karışıklığına neden olmak
- cause for concern
- endişeye neden
- cause in fact
- aslında neden
- cause of damage
- hasar nedeni
- cause of death
- Ölüm sebebi, ölüme sebeb olan şey
- cause of loss
- zarar nedeni
- cause of return
- iade nedeni
- cause problems
- sorunlara neden
- cause to be bitter
- acilastir
- cause to solidify
- katilasmasina neden ol
- cause-and-effect
- Etki-tepki
- commercial cause
- ticari dava
- common cause
- sık nedeni
- lost cause
- (deyim) Başarma olasılığı olmayan kişi ya da başarı olasılığı olmayan iş, ümitsiz vaka
- major cause
- Asıl sebep
- probable cause hearing
- (Kanun) on duruşma, on soruşturma
- proximate cause
- (Felsefe) Fiilî sebep, birşeye doğrudan neden olan şey. Örn: Trafik kazasında ölen bir yayanın fiilî ölüm sebebi arabanın çarpması sonucu geçirdiği iç kanamadır, ancak nihaî sebep ya da asıl sebep (ultimate cause) ise aracın sürücüsünün uyumasıdır. (bkz. ultimate cause)
- substances that cause oxidation
- maddelerin neden oksidasyon
- the cause
- neden
- the cause of
- neden
- the main cause
- ana nedeni
- to be a cause for concern
- endişeye sebep olmak
- to cause
- neden
- ultimate cause
- (Felsefe) Nihaî sebep, asıl sebep, bir olaya veya olguya doğrudan etki yerine nedensellik olarak en başta etkiyen sebep. Örn: Trafik kazasında ölen bir yayanın ölümünün fiilî sebebi (proximate cause) arabanın çarpması sonucu geçirdiği iç kanamadır, ancak nihaî ya da asıl sebep aracın sürücüsünün uyuklamasıdır. (bkz. proximate cause)
- because
- because of dolayı