eksiklik

listen to the pronunciation of eksiklik
Türkçe - İngilizce
lack

Above all, there's a lack of flats. - Her şeyden önce dairelerde bir eksiklik var.

deficiency
drawback
shortage
omission

There are known errors and omissions. - Bilinen hatalar ve eksiklikler var.

shortness
hiatus
shortcoming

Tom is aware of his shortcomings. - Tom eksikliklerinin farkında.

I'm well aware of Tom's shortcomings. - Tom'un eksikliklerinin oldukça farkındayım.

gap
decrease
sketchiness
short

Tom is aware of his shortcomings. - Tom eksikliklerinin farkında.

You are too critical of others' shortcomings. - Başkalarının eksikliklerine karşı çok hassasınız.

exiguousness
want
shortening
incompleteness
failure to fulfilment
negations
flaw
fault
scanty
decrement
need
skimpiness
scrimpy
(İnşaat) vacancy
void
lacunae
failing
incompetence
failure
inadequacy
defectiveness
defalcation
dearth
imperfection

Being happy doesn't mean that everything is perfect, but rather that you've decided to look beyond the imperfections. - Mutlu olmak her şeyin mükemmel olduğu anlamına gelmez fakat aksine eksikliklerin ötesine bakmaya karar vermenizdir.

insufficiency
defect

This system has obvious defects. - Sistemin belli eksiklikleri var.

lacuna
deficit
lameness
desideratum
deficiency, defectiveness; failure; defect; absence, lack, privation
flimsiness
poverty
lack; deficiency, shortage
shortcoming, defect
negation
absence
poorness
privation
diminution
drought
(Nükleer Bilimler) deficient
eksik
deficient
eksik
lacking

A developed perception of linguistic beauty is still lacking in her. - Dilsel güzelliğin gelişmiş algısı hâlâ onda eksik.

eksik
missing

There is a napkin missing. - Eksik bir peçete var.

One of my bags is missing. - Benim çantalardan biri eksik.

eksiklik gidermek
satisfy a need
eksiklik gidermek
fulfil a need
eksiklik gidermek
remedy the deficiency
eksiklik gidermek
make up the deficiency
eksiklik gidermek
make up a shortage
eksiklik maliyeti
(Askeri) shortage cost
eksiklik davası
(Hukuk) failure to fulfillment
eksiklik ihtiyaçları
(Pisikoloji, Ruhbilim) deficiency needs
eksiklik kuramı
(Dilbilim) deficiency theory
eksiklik motivasyonu
(Pisikoloji, Ruhbilim) deficiency motivation
eksiklik sevgisi
(Pisikoloji, Ruhbilim) deficiency love
eksik
short

I'm well aware of Tom's shortcomings. - Tom'un eksikliklerinin oldukça farkındayım.

We should be conscious of our shortcomings. - Eksikliklerimizin farkında olmalıyız.

eksik
incomplete

He was born with an incompletely formed heart valve. - O eksik olarak oluşan kalp kapağı ile doğdu.

The dictionary is incomplete. It only goes to the letter J. - Sözlük eksik. Sadece J harfine kadar gidiyor.

eksik
inadequate
eksik
lack

His undertaking failed for lack of funds. - Onun taahhütü fon eksikliğinden başarısız oldu.

Admitting his lack of experience, I still think that he ought to do better. - Onun tecrübe eksikliğini kabul etmeme rağmen, hâlâ daha iyi yapması gerektiğini düşünüyorum.

eksik
wanting

He is by no means wanting in courage. - Onun asla cesareti eksik değil.

eksik
missing, lacking, absent, short; less (than); incomplete, imperfect, defective, deficient; insufficient; deficiency, lack, defect, shortfall
eksik
short-coming
eksik
scanty
eksik
missing, absent: Sınıftan iki kişi eksikti. Two people were absent from the class
eksik
{s} less
eksik
partial
eksik
devoid
eksik
light
eksik
amiss
eksik
dumb
eksik
broken
eksik
halfness
eksik
rudiment
eksik
less (than)
eksik
imperfective
eksik
crude
eksik
(Muzik) impererfect cadence
eksik
under-
eksik
uncomplete
eksiklikler
inadequacies
eksiklikler
shortcomings

Tom was never afraid even to talk about his own shortcomings. - Tom kendi eksikliklerinden bile bahsetmeye korkmuyordu.

I'm well aware of Tom's shortcomings. - Tom'un eksikliklerinin oldukça farkındayım.

eksik
sketchy
eksik
incompleteness
eksik
spotty
eksik
defective
eksik
imperfect

Partly because he could not receive enough information, Harper's description remains imperfect. - Kısmen yeterli bilgiyi alamadığından dolayı Harper'in açıklaması eksik kalıyor.

Being happy doesn't mean that everything is perfect, but rather that you've decided to look beyond the imperfections. - Mutlu olmak her şeyin mükemmel olduğu anlamına gelmez fakat aksine eksikliklerin ötesine bakmaya karar vermenizdir.

eksik
shortfall
eksik
shortcoming

Tom is aware of his shortcomings. - Tom eksikliklerinin farkında.

The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function. - İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.

eksik
shortage
eksik
fragmentary
eksik
abortive
eksik
faulty
Eksik
pilfered
bozukluk. eksiklik
disorder. deficiency
eksik
ıncomplete

The directions seem incomplete. - Yol tarifi eksik görünüyor.

This report seems to be incomplete. - Bu rapor eksik gibi görünüyor.

eksiklikler
deficiencies
eksik
scrimp
eksik
gappy
eksik
minus
eksik
(Hukuk) deficit
eksik
shy
eksik
lack; deficiency, shortage; what is missing
eksik
incommensurate
eksik
ragged
eksik
(something) which has something missing or lacking, deficient, incomplete
eksik
skimp
eksik
out
eksik
insufficient
eksik
shortcoming, defect
eksik
incompetent
eksik
lame

This was a lame attempt to conceal the fact that the author of this sentence has nothing to say. - Bu cümlenin yazarı söyleyecek bir şeyi olmadığı gerçeğini gizlemek için bir eksik bir girişimdi.

eksik
missing part
eksik
deficiency

Body temperature rising, pulse rising ... he's in a state of oxygen deficiency. - Vücut ısısı yükseliyor, nabız yükseliyor... Onun oksijen eksikliği durumu var.

eksik
skimpy
eksik
scrimpy
eksik
scantly
eksik
meager
eksik
under

Lack of sleep was undermining her health. - Uyku eksikliği gizliden gizliye onun sağlığına zarar veriyordu.

The greatest shortcoming of the human race is our inability to understand the exponential function. - İnsan ırkının en büyük eksikliği üstel işlevi anlamak için bizim yetersizliğimizdir.

eksik
absentee
kritik eksiklik
(Bilgisayar,Teknik) critical defect
Türkçe - Türkçe
Eksik olma durumu, eksik olan miktar, noksan, nakisa, fıkdan
Eksik olma durumu, eksik olan miktar, noksan, nakısa, fıkdan
(Hukuk) NAKISA
(Osmanlı Dönemi) VEKEF
(Osmanlı Dönemi) GAZAZA
(Osmanlı Dönemi) ZELEL
(Osmanlı Dönemi) noksaniyet
Eksik
(Hukuk) NATEMAM
Eksiklikler
(Hukuk) NEVAKIS
eksik
Az: "Arada can sıkıntısından doğma kavgalar da hiç eksik değil..."- R. N. Güntekin
eksik
İhtiyaç duyulan (şey), noksan
eksik
Mükemmel olmayan, kusurlu, muallel, sakat
eksik
Az
eksik
İhtiyaç duyulan (şey), noksan: "Aklı sıra bu eksiğini biraz olsun doldurmaya çalışıyor."- H. Taner
eksik
Bir bölümü olmayan, natamam
eksiklik