Tom kesinlikle Mary'den daha etkili gibi görünüyor.
- Tom certainly seems to be more effective than Mary.
Grant etkili bir siyasi lider değildi.
- Grant was not an effective political leader.
Ezberleme yöntemleri genellikle efektiftir.
- The methods of forced memorization are often effective.
Biz öğrenmeyi, etkili, ilginç ve etkileyici yapmak istiyoruz.
- We want to make learning effective, interesting, and fascinating.
Önleyici tedbirler gerçek tedaviden çok daha etkilidir.
- Preventive measures are much more effective than the actual treatment.
O gerçekten etkiliydi.
- That was really effective.
O, etkin biçimde, zaman zaman olur.
- Effectively, that happens from time to time.
Birçokları, savunma bütçesindeki kesintilerin ordunun etkinliğini baltalayacağından korkuyorlar.
- Many fear that cuts in the defense budget will undermine the military's effectiveness.
Yasa 1 Nisan'dan itibaren geçerli olacak.
- The law will be effective from the 1st of April.
Modern savaş sanatı dövüşçüler gibi etkili olmak için tepeden tırnağa silahlandırılacak askerleri muhakkak gerektirmez.
- The art of modern warfare does not necessarily require soldiers to be armed to the teeth to be effective as combatants.
Yasa 1 Nisan'dan itibaren geçerli olacak.
- The law will be effective from the 1st of April.
Yerli bir konuşmacı olmana rağmen etkili bir casus olmak için sınavı geçebilmek zorunda olduğunu düşünüyor musun?
- Do you think you have to be able to pass for a native speaker to be an effective spy?
Hava hakkındaki belirsizlik İngilizlerin karakterlerinde belirli bir etkiye sahiptir.
- The uncertainty about the weather has had a definite effect upon the Englishman's character.
O, etkin biçimde, zaman zaman olur.
- Effectively, that happens from time to time.
O kitap etkin biçimde yazmana yardım ediyor.
- That book is helping you write effectively.
Birçokları, savunma bütçesindeki kesintilerin ordunun etkinliğini baltalayacağından korkuyorlar.
- Many fear that cuts in the defense budget will undermine the military's effectiveness.
Bu tür düşüncelerin sonuçta onların nihai kararı üzerinde herhangi bir etkisi olmamıştır.
- Such considerations ultimately had no effect on their final decision.
Çabalar sonuç getirmedi.
- The efforts brought about no effect.
Şüpheli tüm kişisel eşyalarını masaya koymak zorunda kaldı.
- The suspect had to lay all his personal effects on the table.
Onun konuşması Hükümetin politikalarıyla ilgili etkili bir özürdü.
- His speech was an effective apology for the Government's policies.
Consequently the ‘intuitive' theory can be taken directly into the quantum theory of waves, including the nonlinear effective energy density . . .
The best way to effect change is to work with existing stakeholders.
Doppler effect.
The effect of flying was most convincing.
The effect of the hurricane was a devastated landscape.
He questioned the effectiveness of the treatment.
... ads are most effective. ...
... money, paying ' (chuckles) ' more taxes. That's by far the most effective and efficient ...