Tom yatağın köşesine oturdu ve çoraplarını giydi.
- Tom sat on the edge of the bed and put on his socks.
Bu köşeyi tutar mısınız lütfen?
- Will you please hold this edge?
Tom Mary'yi uçurumun kenarından itti.
- Tom pushed Mary off the edge of the cliff.
Uçurumun kenarına bu kadar yakın durmanın güvenli olduğundan emin misin?
- Are you sure it's safe to stand that close to the edge of the cliff?
Benim kalemim masamın kenarından düştü.
- My pencil fell from the edge of my table.
Tom Mary'nin çatının kenarında durduğunu gördüğü zaman neredeyse kalp krizi geçirmişti.
- Tom nearly had a heart attack when he saw Mary standing on the edge of the roof.
Uçurumun kenarına çok yaklaşmak tehlikeli olurdu.
- It would be dangerous to go too near the edge of the cliff.
Death and persecution lose all the ill that they can have, if we do not set an edge upon them by our fears and by our vices. Jeremy Taylor.
He edged away from her.
... the taurus mountains on the edge of the plant soul with this plunging into the ...
... at the edge of the network. As the ghosts of Misters Hayek and Marx will tell you, there's ...