O büyük bir hevesle İngilizce öğrendi.
- She learned English with great eagerness.
Onun konuşması sırasında öğrenciler istekli olarak dinlediler.
- The pupils listened eagerly during his speech.
Tom Mary ile yeniden buluşmak için istekli.
- Tom is eager to meet Mary again.
Ken hevesli bir öğrenci.
- Ken is an eager student.
Gençler yurt dışına gitmekte çok hevesli.
- Young people are eager to go abroad.
Boston'u ziyaret etmek için sabırsızlanıyorum.
- I'm eager to visit Boston.
Onlar seni görmek için sabırsızlanıyorlar.
- They're eager to see you.
The things he had to tell about...were enough to make you almost tremble with excitement, when you heard all the intimate details from an animal charmer and realized with what thrilling eagerness and anxiety the whole busy underworld was working.