O, her birimize bir dondurma ikram etti.
- She treated each of us to an ice cream.
Okul müdürü mezunların her birine diplomasını sundu.
- The principal presented each of the graduates with diploma.
Erkek kardeşlerin her birinin bir arabası var.
- Each of the brothers has a car.
Genel müdür her bir adamı görevine atadı.
- The president appointed each man to the post.
Tom onların her birine bir kamera satın aldı.
- Tom bought them each a camera.
Tom her birine bir kamera satın aldı.
- Tom bought each of them a camera.
Otobüs her gün kaç kez çalışır?
- How many times does the bus run each day?
Her yemekten sonra dişlerini fırçala.
- Brush your teeth after each meal.
Biletlerin her biri 3 dolar veya üç tanesi 8 dolardır.
- Tickets are $3 each or three for $8.
Onların tanesi otuz dolar.
- They're thirty dollars each.
Ben sadece herkesin birbirini sevmesini istiyorum.
- I just want everybody to like each other.
Odadaki herkes birbirini tanıyordu.
- Everybody in the room knew each other.
Tom ve Mary birbirine sürekli yalan söyler.
- Tom and Mary lie to each other all the time.
İki köy birbirine bitişiktir.
- The two villages adjoin each other.
Her birimiz elinden geleni yapmalı.
- Each one of us should do his best.
Her biri kendi eylemlerinden sorumludur.
- Each one is responsible for his own actions.
Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
- These two lines cut across each other at right angles.
Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
- We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
Birbirinizi tanıyor musunuz?
- Do you know each other?
Onlar birbirini çok iyi tanımıyorlar.
- They don't know each other very well.
Onlar birbirlerini aptal göstermeye çalıştılar.
- They tried to make each other look foolish.
İki insan birbirlerini mükemmel şekilde anlıyorlardı, ve birbirlerinin güçlü niteliklerine karşılıklı saygıları vardı.
- The two men understood one another perfectly, and had a mutual respect for each other's strong qualities.
Tom birkaç deneme yaptı ama her seferinde başarısız oldu.
- Tom made several tries, but failed each time.
Üç kere denedik ve her seferinde başarısız olduk.
- We had three tries and failed each time.
Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
- We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
An each, piece, single item, or individual item package.
I'm going to give each of you a chance to win.
The sun comes up each morning and sets each night.
The apples cost 50 cents each.
Everyone knows they like each other, except for them.
- Everyone knows they like each other, except them.
Tom has given everybody three apples each.
- Tom has given everyone three apples each.
Do not leave without checking each and every door to make sure it is locked.
Maria and Robert loved each other.
My housemate is a strict vegan. I personally could never not eat meat, but each to his own.
I would never want my bathroom decorated in chartreuse and turquoise, but to each his own, I suppose.
... Each pocket of humanity left to make the best of what it has been given. ...
... approximately twelve thousand tumse lineup on each side of a pack ...