Okul müdürü mezunların her birine diplomasını sundu.
- The principal presented each of the graduates with diploma.
Her biri bin dolar ödedi.
- Each person paid one thousand dollars.
Genel müdür her bir adamı görevine atadı.
- The president appointed each man to the post.
O, her birimize bir dondurma ikram etti.
- She treated each of us to an ice cream.
İki leydi birbirine gülümsedi.
- The two ladies smiled at each other.
Tom ve Mary birbirine sürekli yalan söyler.
- Tom and Mary lie to each other all the time.
Okul müdürü mezunların her birine diplomasını sundu.
- The principal presented each of the graduates with diploma.
Tom her birine bir kamera satın aldı.
- Tom bought each of them a camera.
Her biri bin dolar ödedi.
- Each person paid one thousand dollars.
Her yemekten sonra dişlerini fırçala.
- Brush your teeth after each meal.
Biletlerin her biri 3 dolar veya üç tanesi 8 dolardır.
- Tickets are $3 each or three for $8.
Onların tanesi otuz dolar.
- They're thirty dollars each.
Ben sizin her birinizi bilirim.
- I know each one of you.
Her birimiz elinden geleni yapmalı.
- Each one of us should do his best.
Bu iki çizgi birbirini dik açıyla kesmektedir.
- These two lines cut across each other at right angles.
Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
Onlar birbirini çok iyi tanımıyorlar.
- They don't know each other very well.
Birbirinizi tanıyor musunuz?
- Do you know each other?
Onlar birbirlerini aptal göstermeye çalıştılar.
- They tried to make each other look foolish.
Onlar asla birbirlerini tekrar görmeyeceklerdi.
- They were never to see each other again.
Üç kere denedik ve her seferinde başarısız olduk.
- We had three tries and failed each time.
Bundan her seferinde daha çok hoşlanıyorum.
- I enjoy it more each time.
Küçük kız kardeşim ve ben çok fazla kovalamaca oynardık. Birbirimizi kovalardık ve kovalayan kişi kovalanana dokunmaya çalışır ve ona Sen ebesin! diye seslenirdi.
- My little sister and I used to play tag a lot. We would chase each other, and the one chasing would try to tag the one being chased and yell: You're it!
Birbirimizi anlamaya çalışarak yakınlaşırız fakat sadece birbirimizi incitiriz ve ağlarız.
- We get closer, trying to understand each other, but just hurt each other and cry.
An each, piece, single item, or individual item package.
The apples cost 50 cents each.
I'm going to give each of you a chance to win.
The sun comes up each morning and sets each night.
Do not leave without checking each and every door to make sure it is locked.
Maria and Robert loved each other.
My housemate is a strict vegan. I personally could never not eat meat, but each to his own.
Everyone knows they like each other, except for them.
- Everyone knows they like each other, except them.
Tom has given everybody three apples each.
- Tom has given everyone three apples each.
I would never want my bathroom decorated in chartreuse and turquoise, but to each his own, I suppose.