e-store teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı
- store
- depolamak
Bu kutuları depolamak için yeterli yerim yok.
- I don't have enough space to store these boxes.
- store
- depo
Depoyu kilitlemeyi unuttum.
- I forgot to lock the storeroom.
Biz samanı samanlıkta depoladık.
- We stored the hay in the barn.
- store
- mağaza
Mağazaya benimle gelecek misin?
- Will you come with me to the store?
Amcamın cadde boyunca bir mağazası var.
- My uncle has a store along the street.
- store
- {i} dükkân
Ben ikinci el kitapçılarda ve ikinci el giyim dükkanlarında alışveriş yapmayı severim.
- I like shopping in used-book stores and in used-clothing shops.
Dükkan tiyatronun tam karşısında.
- The store is just across from the theater.
- store
- {f} yüklemek
- store
- {f} ardiyeye koymak
- store
- {f} (bir şeyi) (bir yerde) saklamak; (bir şeyi) bir depoya koymak
- pet store
- Evcil hayvan satan işyeri
- aircraft store
- (Askeri) UÇAK YÜKÜ: Uçağın içinde veya dışında taşınması amaçlanan uçuş esnasında uçaktan ayrılacak veya ayrılmayacak ve uçağın süspansiyon ve bırakma tertibatına takılan herhangi bir parça. Uçak yükleri iki kategori halinde sınıflandırılmıştır; a. HARCANAN YÜKLER: Bunlar, füze, roket, bomba, nükleer silah, mayın, torpil, aydınlatma mühimmatı, sonar şamandıraları, su altı ses sinyal cihazı ve buna benzer diğer parçalar gibi normal olarak uçuş sırasında uçaktan ayrılan parçalardır. b. HARCANMAYAN YÜKLER: Bunlar tank (yakıt ve sprey) ve bunları dağıtan borular; yakıt bütünleme ikmali, tepkime, arttırma, top, elektronik karşı önlem ve veri bağlantı bölme ve yuvaları; bomba salanlar; bomba depoları, uzaktan komuta cihazları, ve diğer benzer parçalar gibi normal olarak uçuş sırasında uçaktan ayrılmayan parçalardır
- discount store
- (isim) ucuza mal satan dükkân
- discount store
- {i} ucuza mal satan dükkân
- store
- (fiil) yüklemek, depolamak, doldurmak, hafızaya almak, akılda tutmak, içermek, ardiyeye koymak
- store
- (isim) dükkân, mağaza, depo, ambar, bellek, hafıza, stok, mevcut, bolluk, hazine
- store
- satış noktası
- store house
- (Mimarlık) barhana
- anchor store
- (Ticaret) çapa dükkan
- book store
- kitapçı
O, kitapçıdaki İngilizce yazılmış bir kitabı satın aldı.
- He has bought a book written in English in the book store.
Otelde bir kitapçı var mıdır?
- Is there a book store in the hotel?
- candy store
- (Gıda) şekerci
- chill store
- soğuk hava deposu
- coal store
- kömür deposu
- cold store
- soğuk depo
- conveince store
- (Gıda) büfe
- country store
- (Ticaret) taşra marketi
- department store
- (Ticaret) supermarket
- department store
- alışveriş merkezi
- export store
- (Bilgisayar) depoyu ver
- flower store
- çiçekçi
- grocery store
- gıda
Bu bakkal sadece organik gıda satıyor.
- This grocery store only sells organic food.
- in store
- hazır
- knowledge store
- bilgi dağarcığı
- liver store
- (Gıda) sakatatçı
- outlet store
- (Ticaret) mağaza
- public store
- (Ticaret) kamuya ait depo veya mağaza
- remote store
- (Bilgisayar) uzakta sakla
- secret store
- zula
- spice store
- (Gıda) baharatçı
- store
- depoya koymak
- store
- (Denizbilim) saklantı
- store
- (Ticaret) erzak
- store cupboard
- erzak dolabı
- store folder
- (Bilgisayar) depo klasörü
- store in
- (Bilgisayar) saklama yeri
- store job
- (Bilgisayar) görev depola
- store login
- (Bilgisayar) oturumu sakla
- store name
- (Bilgisayar) depo adı
- store network
- mağaza ağı
- store number
- (Bilgisayar) numarayı kaydet
- store of grain
- zahire
- store room
- (Mimarlık) barhana
- store tank
- depolama tankı
- store up
- içine atmak
- store up with
- ile depolamak
- store waste
- atık depolamak
- store windows
- (Bilgisayar) windows depolama
- ammunition store
- mühimmat deposu
- auxiliary store
- yardımcı bellek
- backing store
- yardımcı bellek
- branch store
- satış şubesi
- candy store
- şekerci dükkânı
- capacitor store
- kapasitif depolama birimi
- chain store
- mağazalar zinciri
- computer store
- bilgisayar dükkanı
- coordinate store
- koordinat bellek
- department store
- büyük mağaza
- departmental store
- bonmarşe
- departmental store
- süpermarket
- departmental store
- büyük mağaza
- dynamic store
- dinamik bellek
- electronics store
- çıncalık eşya mağazası
- file store
- kütük deposu
- file store
- dosya deposu
- flower store
- çiçekçi dükkanı
- general store
- market
- grocery store
- bakkal dükkanı
Öncelikle,devlet tahvilleri bir bakkal dükkânı çalıştırmak için yeterli değiller.
- To begin with, the funds are not sufficient for running a grocery store.
Bakkal dükkanında havuç satıyorlar.
- They sell carrots at the grocery store.
- hardware store
- hırdavat dükkanı
Onlar onu bir hırdavat dükkanında sattı.
- They sell that at a hardware store.
Hırdavat dükkanı hâlâ eskiden olduğu yerde.
- The hardware store is still where it used to be.
- high level file store
- yüksek duzeyli kütük deposu
- immediate access store
- anında erişim belleği
- internal store
- iç bellek
- jewelry store
- kuyumcu dükkanı
Tom ve Mary birlikte kuyumcu dükkanına gittiler.
- Tom and Mary went to the jewelry store together.
O bir kuyumcu dükkanından takı satın alıyor.
- She is buying jewelry in a jewelry store.
- liquor store
- likör dükkanı
Likör dükkânından bir şişe bira satın aldım.
- I bought a bottle of beer at the liquor store.
Likör dükkanını soyan adam bir maske takıyordu.
- The man who held up the liquor store wore a mask.
- low level file store
- alt düzeyde dosya depolama
- magnetic film store
- manyetik film belleği
- magnetic store
- manyetik bellek
- magnetic wire store
- manyetik tel bellek
- retail store
- perakendeci dükkanı
- second hand store
- ikinci el mağazası
- shoe store
- ayakkabı dükkanı
- slave store
- bağımlı bellek
- slave store
- köle bellek
- speciality store
- spesiyal mal satan dükkân
- store
- saklamak
- store
- bolluk
- store
- depola
Hâlâ Tom'un garajında depolanmış şeylerim var.
- I still have things stored in Tom's garage.
Tom'un eşyasını bir yere depolaması gerekiyordu, bu yüzden ona bizim garaja koyabileceğini söyledim.
- Tom needed to store his stuff somewhere, so I told him he could put it in our garage.
- store
- ç.erzak
- store
- ambar
- store
- stok
Onun büyük bir gıda stoku var.
- He has a large store of food.
- store
- kumanya
- store
- biriktirmek
- store
- doldurmak
Mağazada Tom için form doldurmak zorundayım.
- I have to fill in for Tom at the store.
- store
- ambara koymak
- store
- depo etmek
- store up
- yığmak
- store up
- istif etmek
- store up
- biriktirmek
- store up
- toplamak
- store up
- sakla
- variety store
- tuhafiye dükkânı
- App Store
- Apple şirketinin kullanıcılara istedikleri uygulamayı satın almaları ve indirmeleri için oluşturmuş olduğu çevrimiçi mağaza
- auxiliary storage, store
- yardımcı bellek
- backing store
- mağaza destek
- be store
- mağaza olmak
- book store
- kitapçı, kitap satan dükkân yada mağaza
- buffer store
- tampon bellek
- company store
- şirket satış mağazası
- dime store
- Ucuz eşyaların satıldığı dükkân, ucuzcu dükkân
- dime store
- ucuz eşya mağazası
- discount store
- Ucuza mal satan dükkân veya mağaza
- five and ten cent store
- beş ve on yüzde mağaza
- hard discount store
- Yüksek indirim, büyük ucuzluk
- in store
- mağaza
Mağazada onun için birkaç sürprizimiz var.
- We have a few surprises in store for her.
Mağazada bizim için ne olduğunu merak ediyorum.
- I wonder what's in store for us.
- inherent store
- doğasında olan mağaza
- lay/put/set store by/on
- -i önemsemek, -e önem vermek
- liquor store
- likör dükkânı
- magnetic tape store
- manyetik teyp mağaza
- pharmaceutical store
- ilaç deposu
- rental store
- sadece kiralayan dükkan
- retail store
- perakendeci dükkânı
- school store
- Okul kırtasiyesi satan yer
- set great store by sb
- birine veya bir şeye dağlar kadar güvenmek
- set great store by sth
- birine veya bir şeye dağlar kadar güvenmek
- shoe store
- ayakkabı dükkânı
- specialty store
- özel mağaza
- stationery store
- kırtasiye mağazası
- store brand
- mağaza markası
- store bread
- mağaza ekmek
- store cycle time
- depolama çevrim zamanı
- store grain
- mağaza tahıl
- store of value
- değeri mağaza
- store pond
- mağaza birikintisi
- store room
- deponun
- store wide
- mağaza geniş
- store-bought
- Mağazadan satın alınmış
- to store
- saklamak için
- to store up
- stok ilâ