Tom was up until about 3:00 a.m. reading a book.
- Yaklaşık 3:00 a.m. e kadar kitap okuduğu için Tom yatmamıştı.
She'd never been this frightened before.
- O, daha önce hiç bu kadar korkmamıştı.
Hearing this song after so long really brings back the old times.
- Bu kadar uzun bir zamandan sonra bu şarkıyı İşitmek gerçekten eski zamanları geri getiriyor.
It is boiled just enough.
- Sadece yeteri kadar kaynatılır.
This book is easy enough for me to read.
- Bu kitap benim okumam için yeteri kadar kolaydır.
That's it. I've done everything I can.
- Bu kadar. Yapabileceğim her şeyi yaptım.
That's it. I've done all I can do.
- Bu kadar. Elimden gelen her şeyi yaptım.
See how Lenny can swallow an entire hot dog without chewing or choking? That's why upper management loves him so much.
- Lenny'nin nasıl çiğnemeden veya boğulmadan tam bir sosisli sandvici yutabildiğine bak? Bu nedenle üst idare onu bu kadar fazla sever.
That's enough. I don't want any more.
- Bu kadarı yeter. Ben artık istemiyorum.
Linda can dance as well as Meg.
- Linda Meg kadar iyi dans edebilir.
He speaks Spanish as well as French.
- O, Fransızca kadar İspanyolca da konuşuyor.
How far are you willing to take this?
- Bunu nereye kadar götürmeye isteklisin?
How far do I have to go?
- Nereye kadar gitmek zorundayız?
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
Tom opened his eyes wide.
- Tom gözlerini ardına kadar açtı.
Keep your eyes wide open!
- Gözlerinizi ardına kadar açık tutun.
Fadil found the door wide open.
- Fadıl kapıyı ardına kadar açık buldu.
I know that much myself.
- Kendimi bu kadar tanıyorum.
Tom won't be here tomorrow. I guarantee you that much.
- Tom yarın burada olmayacak. Sana bu kadar çok garanti veriyorum.
Stop being such dolts.
- Bu kadar aptal olmayı bırak.
You don't have to give yourself such airs.
- Bu kadar çalım satmak zorunda değilsin.
The American news is reporting that Hurricane Irene is as big as Europe, which is a bit of an exaggeration.
- Amerikan haber Irene Kasırgası'nın Avrupa kadar büyük olduğunu bildiriyor, bu biraz abartıdır.
This cat is as big as that one.
- Bu kedi şu kedi kadar büyüktür.
I agree with you to a degree.
- Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
The suspect was given the third degree until he confessed his crime.
- Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.
The population of China is about eight times as large as that of Japan.
- Çin'in nüfusu Japonya'nınkinin 8 misli kadar büyüktür.
Your income is about twice as large as mine is.
- Gelirin, benimkinin yaklaşık iki katı kadar büyük.
Few things give us as much pleasure as music.
- Birkaç şey bize müzik kadar çok zevk verir.
As much as 90 percent of happiness comes from elements such as attitude, life control and relationships.
- Mutluluğun yüzde 90 kadarı tutum, yaşam kontrolü ve ilişkiler gibi unsurlardan geliyor.
Try to do so as far as the station.
- İstasyona kadar öyle yapmaya çalış.
Today I'm working a little late so as to avoid a rush in the morning.
- Sabahleyin bir koşuşturmadan kaçınmak için bugün biraz geç saatlere kadar çalışacağım.
I'm too old to do something like that.
- Öyle bir şeyi yapamayacak kadar yaşlıyım.
Nobody will pay that much for something like that.
- Hiç kimse öyle bir şey için o kadar çok ödemeyecek.
Today, the temperature rose as high as 30 degrees Celsius.
- Bugün ısı 30 santigrat dereceye kadar yükseldi.
The suspect was given the third degree until he confessed his crime.
- Şüpheli suçunu itiraf edene kadar üçüncü dereceden suçlu sayıldı.
However hard you may study, you can't master English in a year or so.
- Ne kadar sıkı çalışırsan çalış, bir sene veya civarında İngilizcede uzmanlaşamazsın.
What will we do if we miss the last train? How about waiting until morning at an internet café or somewhere else?
- Son treni kaçırırsak ne yapacağız? Sabaha kadar bir internet kafede ya da başka bir yerde beklemeye ne dersin?
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
You must keep the plan secret until someone notices it.
- Birisi fark edene kadar planı gizli tutmak zorundasın.
What does the bill amount to?
- Fatura ne kadar tutuyor?
What is the total amount of money you spent?
- Harcadığın para toplam ne kadar?
How long does the airport bus take to the airport?
- Havaalanı otobüsünün havaalanına götürmesi ne kadar sürer?
How long that bridge is!
- Köprü ne kadar uzunmuş!
Tom asked me how long my parents had been married before they separated.
- Tom bana ebeveynlerimin ayrılmadan önce ne kadar süredir evli olduklarını sordu.
How long did they live in England?
- Onlar İngiltere'de ne kadar süre yaşadılar?
How long is the Golden Gate Bridge?
- Golden Gate Bridge ne kadar uzunluktadır?
How long is this pencil?
- Bu kalem ne kadar uzundur?
How much do ten paper plates cost?
- 10 kağıt tabak ne kadar?
How much money do you want?
- Ne kadar para istiyorsun?
Never give up till the very end.
- Tam sonuna kadar vazgeçme.
The boss told his secretary to come up with a good idea by the end of the week.
- Patron sekreterine hafta sonuna kadar iyi bir fikirle gelmesini söyledi.