İnsan görevini yapmalı.
- One must do one's duty.
Görevli memur arkasından yaşlı bir adamın geldiğini hissetti.
- The police officer on duty sensed an elderly man coming up behind him.
Ne olursa olsun vazifemizi yerine getirmeliyiz.
- Come what may, we must do our duty.
Bir insan vazifesini yapmalı.
- One should do one's duty.
Bu mallar için gümrük vergisi yok.
- These goods are free of duty.
Bu mallar gümrük vergisinden muaftır.
- These articles are all exempt from duty.
Ödevsiz hak, imtiyazdır.
- A right without a duty is a privilege.
Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.
- The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.
Bu bir gümrüksüz-mallar mağazası mı?
- Is this a duty-free shop?
Bu mallar gümrük vergisinden muaftır.
- These articles are all exempt from duty.
Görevimi yapabildiğim en iyi şekilde yerine getireceğim.
- I will do my duty to the best of my ability.
Görevini yerine getirmelisin.
- You must fulfill your duty.
Tom'un güçlü bir görev duygusu var.
- Tom has a strong sense of duty.
İşi bitirmek sizin göreviniz.
- It's your duty to finish the job.
Senin görevin ülkeni bir yabancı işgalinden kurtarmak.
- Your duty is to save your country from a foreign invasion.
Bu mallar için gümrük vergisi yok.
- These goods are free of duty.
Vergi ödemenin bizim görevimiz olduğunu düşünüyorum.
- We think that it's our duty to pay taxes.
She felt it was her bounden duty to tell the police about the incident.
I’m on duty from 6 pm to 6 am.
Take that which is thy duty, and goo thy waye.