durumunda

listen to the pronunciation of durumunda
Türkçe - İngilizce
in case

In case of fire, press this button. - Yangın durumunda, bu düğmeye basın.

In case of an earthquake, turn off the gas. - Bir deprem durumunda, gazı kapatın.

in the event that
on
in
in the event that ..., in the event of ...: kâğıda zam gelmesi durumunda in the event that there is an increase in the price of paper
in the event of

In the event of misfortune, celebrations are the best. - Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.

What would you do in the event of a zombie apocalypse? - Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?

in case of

Break this glass in case of fire. - Yangın durumunda bu camı kır.

In case of fire, ring the bell. - Yangın durumunda, çanı çal.

in case of sth, in the event of sth
in the form of a
in the case of
durum
{i} circumstance

What would you do in this circumstance? - Bu durumda siz ne yapardınız?

These are special circumstances. - Bunlar özel durumlar.

durum
situation

He can't cope with difficult situations. - Zor durumlarla başa çıkamıyor.

In situations like these, a gun might come in handy. - Bu gibi durumlarda, bir tabanca kullanışlı gelebilir.

durum
status

What's your marital status? - Medeni durumun nedir?

Would you please let me know what the status is right away? - Lütfen hemen bana durumun ne olduğunu bildirir misin?

durum
case

In case of an earthquake, turn off the gas. - Bir deprem durumunda, gazı kapatın.

It is difficult for me to handle the case. - Durumla başa çıkmak benim için zor.

durum
condition

The condition of the patient turned for the better. - Hastanın durumu daha iyiye doğru yöneldi.

They are in great condition. - Onlar mükemmel durumdalar.

durum
{i} position

Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split. - Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.

He explained his position to me. - O, durumunu bana açıkladı.

durum
state

To all appearance his statement was true. - Görünüşe göre onun durumu gerçekti.

TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state. - TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.

durum
occasion

His speech was not very becoming to the occasion. - Onun konuşması duruma çok uygun değildi.

His story wasn't appropriate for the occasion. - Onun hikayesi durum için uygun değildi.

durum
conditions

This patient's conditions are getting worse day after day. - Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.

Weather conditions may change. - Hava durumları değişebilir.

durum
{i} fact

Do you know the real facts? - Gerçek durumu bilir misin?

I think that this fact is very serious. - Bu durumun çok ciddi olduğunu düşünüyorum.

durum
instance

We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance. - Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.

durum
{i} context
durum
event

What would you do in the event of a zombie apocalypse? - Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?

In the event of misfortune, celebrations are the best. - Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.

durum
score
durum
{i} lie

What reason could I possibly have to lie to you? - Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?

durum
matter

It is not known who has the authority in this matter. - Bu durumda kimin otorite olduğu bilinmiyor.

I explained what the matter was. - Durumun ne olduğunu açıkladım.

durum
aspect

The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language. - Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.

durum
state, condition, case, things; situation, circumstance; status; position; case
durum
size

He sized up the situation and acted immediately. - Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.

durum
where

There are some cases where this rule does not apply. - Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.

Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent. - Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.

dinleme durumunda kalmak
(Askeri) maintain watch
durum
frame of mind
durum
complexion
durum
(Bilgisayar) mode

In most cases, modernization is identified with Westernization. - Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.

durum
capacity
durum
iteration
durum
point

One's point of view depends on the point where one sits. - Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.

At that point I realized the danger of the situation. - Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.

durum
things

We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance. - Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.

I want to make things clear. Tom is NOT my boyfriend. - Durumu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Tom benim erkek arkadaşım değildir.

durum
way

We are groping for a way out of the present situation. - Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.

A person's way of looking at something depends on his situation. - Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır.

durum
predicament
durum
layup
durum
(Biyokimya) phase
durum
state of play
durum
(Askeri) quality

Both quantity and quality are important in most cases. - Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.

durum
configuration
durum
standing
durum
showing
durum
(Bilgisayar) status of
durum
stand

I'll always stand by you in case of trouble. - Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.

durum
set-up
durum
shape

Tom is in bad shape these days. - Tom bugünlerde kötü durumda.

Your gums are in bad shape. - Diş etleriniz kötü durumda.

durum
(Fizik,Teknik) inertia
durum
metamorphosis
durum
order

She always keeps her room in good order. - Odasını her zaman iyi durumda tutar.

Sami's SUV is in perfect working order. - Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.

kaza durumunda
in case of accident
durum
footing
durum
ball game

We have ourselves a whole new ball game. - Bambaşka bir durumumuz var.

durum
{i} lay

Layla's mental state went out of control. - Leyla'nın zihinsel durumu kontrolden çıktı.

I'm going to lay aside that money for emergencies. - Acil durumlar için o parayı biriktireceğim.

durum
{i} repair
durum
stative
halka durumunda kıvrılıp toplanmak
To meet the public in the event curled
bekleme durumunda bile
even at standby state
bekleme durumunda dahi
even at standby state
cürümün yinelenmesi durumunda
(Hukuk) should the infringement be repeated ÇÇÇÇ
dinlenme durumunda
off-position
durum
state , status
durum
situation, circumstances. (...)
durum
fettle
durum
pass

TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state. - TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.

durum
attitude
durum
estate
durum
state of affairs

I will not tolerate such a state of affairs. - Böyle bir duruma göz yummayacağım.

How can you tolerate this state of affairs? - Bu duruma nasıl göz yumabilirsin?

durum
posture
durum
conjuncture
durum
set

The situation could only be settled by war. - Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.

durum
plight

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.

durum
state, condition
durum
{i} situs
durum
state, status
durum
{i} trim
durum
setup
durum
{i} stance
durum
eventuality
hasar durumunda
(Kanun) in case of damages
savaş durumunda
(Hukuk) in the event of war
savunma durumunda
embattled
savunma durumunda
on the defensive
simge durumunda başlat
(Bilgisayar) start minimized
simge durumunda çalıştır
(Bilgisayar) run minimized
yolcu durumunda
on a war foot
İngilizce - İngilizce

durumunda teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

durum
A hard variety of wheat, Triticum turgidum or Triticum durum, whose flour is used to make pasta and bread
durum
wheat with hard dark-colored kernels high in gluten and used for bread and pasta; grown especially in southern Russia, North Africa, and northern central North America
durum
{i} type of wheat
Türkçe - Türkçe
yerinde
durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon: "Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı."- R. N. Güntekin
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Duruş biçimi, konum
Durum
keyfiyet
Durum
boyut
Durum
mevki
Durum
halet
durum
özellikle makarna yapımında kullanılan bir buğday cinsi
durum
Makarna üretiminde kullanılan bir buğday türü
durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon
durum
İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri
İngilizce - Türkçe

durumunda teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

durum
unundan makarna yapılan bir cins buğday Triticum durum
durumunda