durumlu

listen to the pronunciation of durumlu
Türkçe - İngilizce
circumstanced
{a} placed, situtated, set, attended
{s} placed in a condition or a state
Governed by events or circumstances
Placed in a particular position or condition; situated
durum
{i} circumstance

He can't accommodate himself to his circumstances. - O bulunduğu duruma kendini alıştıramaz.

What would you do in this circumstance? - Bu durumda siz ne yapardınız?

durum
situation

If you want to discuss the situation, please let us know. - Durumu görüşmek istiyorsanız, lütfen bize bildirin.

In situations like these, a gun might come in handy. - Bu gibi durumlarda, bir tabanca kullanışlı gelebilir.

durum
status

Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation. - İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.

What's your marital status? - Medeni durumun nedir?

durum
case

In case of an earthquake, turn off the gas. - Bir deprem durumunda, gazı kapatın.

There are some cases where this rule does not apply. - Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.

durum
condition

The patient's condition changes from day to day. - Hastanın durumu günden güne değişiyor.

They are in great condition. - Onlar mükemmel durumdalar.

durum
{i} position

He explained his position to me. - O, durumunu bana açıkladı.

Tom didn't make his position clear. - Tom durumunu netleştirmedi.

durum
state

He is content with his present state. - Bugünkü durumundan memnundur.

To all appearance his statement was true. - Görünüşe göre onun durumu gerçekti.

durum
occasion

Your speech was appropriate for the occasion. - Konuşman duruma uygundu.

His speech was not very becoming to the occasion. - Onun konuşması duruma çok uygun değildi.

durum
conditions

This patient's conditions are getting worse day after day. - Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.

Weather conditions may change. - Hava durumları değişebilir.

durum
{i} fact

Do you know the real facts? - Gerçek durumu bilir misin?

These facts support my hypothesis. - Bu durum hipotezimi destekliyor.

durum
instance

We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance. - Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.

durum
{i} context
durum
event

What would you do in the event of a zombie apocalypse? - Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?

In the event of misfortune, celebrations are the best. - Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.

durum
score
durum
{i} lie

What reason could I possibly have to lie to you? - Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?

durum
matter

I explained what the matter was. - Durumun ne olduğunu açıkladım.

There are complicated circumstances behind the matter. - Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.

durum
aspect

The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language. - Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.

durum
state, condition, case, things; situation, circumstance; status; position; case
durum
size

He sized up the situation and acted immediately. - Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.

durum
where

Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent. - Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.

One's point of view depends on the point where one sits. - Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.

durum
frame of mind
durum
complexion
durum
(Bilgisayar) mode

In most cases, modernization is identified with Westernization. - Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.

durum
capacity
durum
iteration
durum
point

At that point I realized the danger of the situation. - Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.

The situation has come to the point where we either sink or swim. - Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.

durum
things

Among other things, we talked about the weather. - Diğer şeyler arasında hava durumunu konuştuk.

They are content with things as they are. - Onlar mevcut durumdan memnun.

durum
way

We are groping for a way out of the present situation. - Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.

I love the way the air is so fresh and clean after it rains. - Yağmur yağdıktan sonra havanın çok taze ve temiz olması durumunu seviyorum.

durum
predicament
durum
layup
durum
(Biyokimya) phase
durum
state of play
durum
(Askeri) quality

Both quantity and quality are important in most cases. - Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.

durum
configuration
durum
standing
durum
showing
durum
(Bilgisayar) status of
durum
stand

I'll always stand by you in case of trouble. - Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.

durum
set-up
durum
shape

Your gums are in bad shape. - Diş etleriniz kötü durumda.

His business affairs are in good shape. - Onun iş ilişkileri iyi durumda.

durum
(Fizik,Teknik) inertia
durum
metamorphosis
durum
order

The room is in immaculate order. - Oda kusursuz durumda.

Sami's SUV is in perfect working order. - Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.

durum
footing
durum
ball game

We have ourselves a whole new ball game. - Bambaşka bir durumumuz var.

durum
{i} lay

I'm going to lay aside that money for emergencies. - Acil durumlar için o parayı biriktireceğim.

Layla's mental state went out of control. - Leyla'nın zihinsel durumu kontrolden çıktı.

durum
{i} repair
durum
stative
durum
state , status
durum
situation, circumstances. (...)
durum
fettle
durum
pass

TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state. - TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.

durum
attitude
durum
estate
durum
state of affairs

We cannot allow this state of affairs to continue any longer. - Artık bu durumun devam etmesine izin veremeyiz.

How can you tolerate this state of affairs? - Bu duruma nasıl göz yumabilirsin?

durum
posture
durum
conjuncture
durum
set

The situation could only be settled by war. - Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.

durum
plight

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.

durum
state, condition
durum
{i} situs
durum
state, status
durum
{i} trim
durum
setup
durum
{i} stance
durum
eventuality
iki durumlu
bistable
uygun durumlu
conditioned
İngilizce - İngilizce

durumlu teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

durum
A hard variety of wheat, Triticum turgidum or Triticum durum, whose flour is used to make pasta and bread
durum
wheat with hard dark-colored kernels high in gluten and used for bread and pasta; grown especially in southern Russia, North Africa, and northern central North America
durum
{i} type of wheat
Türkçe - Türkçe

durumlu teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon: "Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı."- R. N. Güntekin
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Duruş biçimi, konum
Durum
keyfiyet
Durum
boyut
Durum
mevki
Durum
halet
durum
özellikle makarna yapımında kullanılan bir buğday cinsi
durum
Makarna üretiminde kullanılan bir buğday türü
durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon
durum
İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri
İngilizce - Türkçe

durumlu teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

durum
unundan makarna yapılan bir cins buğday Triticum durum
durumlu