What would you do in this circumstance?
- Bu durumda siz ne yapardınız?
These are special circumstances.
- Bunlar özel durumlar.
In situations like these, it's best to remain calm.
- Bu gibi durumlarda sakin kalmak en iyisidir.
In situations like these, a gun might come in handy.
- Bu gibi durumlarda, bir tabanca kullanışlı gelebilir.
I want a status report.
- Bir durum raporu istiyorum.
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
In any case, it's none of your business.
- Her durumda, bu seni ilgilendirmez.
In case of an earthquake, turn off the gas.
- Bir deprem durumunda, gazı kapatın.
They are in great condition.
- Onlar mükemmel durumdalar.
That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition.
- O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.
Tom didn't make his position clear.
- Tom durumunu netleştirmedi.
I'm not in a position to discuss that.
- Onu tartışacak durumda değilim.
He is content with his present state.
- Bugünkü durumundan memnundur.
To all appearance his statement was true.
- Görünüşe göre onun durumu gerçekti.
Let's reserve that for another occasion.
- Başka bir durum için onu ayıralım.
His story wasn't appropriate for the occasion.
- Onun hikayesi durum için uygun değildi.
This patient's conditions are getting worse day after day.
- Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.
Weather conditions may change.
- Hava durumları değişebilir.
What was the determining factor in this case?
- Bu durumda belirleyici faktör neydi?
Do you know the real facts?
- Gerçek durumu bilir misin?
We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
- Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
In the event of misfortune, celebrations are the best.
- Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.
What would you do in the event of a zombie apocalypse?
- Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?
What reason could I possibly have to lie to you?
- Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
There are complicated circumstances behind the matter.
- Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.
I explained what the matter was.
- Durumun ne olduğunu açıkladım.
The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language.
- Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.
He sized up the situation and acted immediately.
- Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.
Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent.
- Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.
The situation has come to the point where we either sink or swim.
- Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
In most cases, modernization is identified with Westernization.
- Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.
The situation has come to the point where we either sink or swim.
- Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
At that point I realized the danger of the situation.
- Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
- Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
They are content with things as they are.
- Onlar mevcut durumdan memnun.
Your way of looking at something depends on your situation.
- Bir şeye bakış şeklin senin durumuna bağlıdır.
We are groping for a way out of the present situation.
- Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.
Both quantity and quality are important in most cases.
- Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
Tom is in bad shape these days.
- Tom bugünlerde kötü durumda.
He's really in good shape.
- O gerçekten iyi durumda.
She always keeps her room in good order.
- Odasını her zaman iyi durumda tutar.
The room is in immaculate order.
- Oda kusursuz durumda.
We have ourselves a whole new ball game.
- Bambaşka bir durumumuz var.
Layla was in a dangerous situation.
- Leyla tehlikeli bir durumdaydı.
Layla's mental state went out of control.
- Leyla'nın zihinsel durumu kontrolden çıktı.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
This is a deplorable state of affairs.
- Bu üzücü bir durumdur.
I will not tolerate such a state of affairs.
- Böyle bir duruma göz yummayacağım.
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.