durumdan

listen to the pronunciation of durumdan
Türkçe - İngilizce

durumdan teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı

durum
{i} circumstance

But there was one curious circumstance. - Fakat tuhaf bir durum vardı.

He can't accommodate himself to his circumstances. - O bulunduğu duruma kendini alıştıramaz.

durum
situation

If you want to discuss the situation, please let us know. - Durumu görüşmek istiyorsanız, lütfen bize bildirin.

In situations like these, it's best to remain calm. - Bu gibi durumlarda sakin kalmak en iyisidir.

durum
status

I want a status report. - Bir durum raporu istiyorum.

Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation. - İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.

durum
case

This rule cannot be applied in every case. - Bu kural her durumda uygulanamaz.

There are some cases where this rule does not apply. - Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.

durum
condition

They are in great condition. - Onlar mükemmel durumdalar.

The condition of the patients changes every day. - Hastaların durumu her gün değişir.

durum
{i} position

Tom made his position clear. - Tom durumunu netleştirdi.

Tom didn't make his position clear. - Tom durumunu netleştirmedi.

durum
state

Part of Hokkaido still remains in its natural state. - Hokkaido kısmı hâlâ doğal durumunda duruyor.

While the civil war went on, the country was in a state of anarchy. - İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.

durum
occasion

He never drinks except on special occasions. - Özel durumlar dışında asla içmez.

Let's reserve that for another occasion. - Başka bir durum için onu ayıralım.

durum
conditions

This patient's conditions are getting worse day after day. - Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.

Weather conditions may change. - Hava durumları değişebilir.

durum
{i} fact

I think that this fact is very serious. - Bu durumun çok ciddi olduğunu düşünüyorum.

What was the determining factor in this case? - Bu durumda belirleyici faktör neydi?

durum
instance

We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance. - Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.

durum
{i} context
durum
event

What would you do in the event of a zombie apocalypse? - Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?

In the event of misfortune, celebrations are the best. - Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.

durum
score
durum
{i} lie

What reason could I possibly have to lie to you? - Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?

durum
matter

There are complicated circumstances behind the matter. - Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.

I explained what the matter was. - Durumun ne olduğunu açıkladım.

durum
aspect

The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language. - Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.

durum
state, condition, case, things; situation, circumstance; status; position; case
durum
size

He sized up the situation and acted immediately. - Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.

durum
where

The situation has come to the point where we either sink or swim. - Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.

One's point of view depends on the point where one sits. - Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.

durum
frame of mind
durum
complexion
durum
(Bilgisayar) mode

In most cases, modernization is identified with Westernization. - Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.

durum
capacity
durum
iteration
durum
point

At that point I realized the danger of the situation. - Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.

The situation has come to the point where we either sink or swim. - Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.

durum
things

I want to make things clear. Tom is NOT my boyfriend. - Durumu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Tom benim erkek arkadaşım değildir.

We have many things in common: hobbies, educational background, and so on. - Bizim ortak çok şeyimiz var: hobiler, öğretim durumu, ve benzeri.

durum
way

The situation of the villagers is better than ten years ago in many ways. - Köylülerin durumu birçok yönden on yıl öncesine göre daha iyi.

A person's way of looking at something depends on his situation. - Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır.

durum
predicament
durum
layup
durum
(Biyokimya) phase
durum
state of play
durum
(Askeri) quality

Both quantity and quality are important in most cases. - Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.

durum
configuration
durum
standing
durum
showing
durum
(Bilgisayar) status of
durum
stand

I'll always stand by you in case of trouble. - Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.

durum
set-up
durum
shape

His business affairs are in good shape. - Onun iş ilişkileri iyi durumda.

Your gums are in bad shape. - Diş etleriniz kötü durumda.

durum
(Fizik,Teknik) inertia
durum
metamorphosis
durum
order

The room is in immaculate order. - Oda kusursuz durumda.

She always keeps her room in good order. - Odasını her zaman iyi durumda tutar.

çekinmek (bir durumdan)
refrain from
durum
footing
durum
ball game

We have ourselves a whole new ball game. - Bambaşka bir durumumuz var.

durum
{i} lay

Broken glass lay scattered all over the road. - Kırık cam yolun her tarafına dağılmış durumda.

Layla is tired of Fadil's infidelity. - Leyla, Fadıl'ın sadakatsizliğinden bıkmış durumda.

durum
{i} repair
durum
stative
beklenen durumdan sapmak
aberrate
damarın dikey durumdan ayrılma açısı
hade
dikey durumdan eğik duruma geçmek
hade
durum
state , status
durum
situation, circumstances. (...)
durum
fettle
durum
pass

TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state. - TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.

durum
attitude
durum
estate
durum
state of affairs

I will not tolerate such a state of affairs. - Böyle bir duruma göz yummayacağım.

We cannot allow this state of affairs to continue any longer. - Artık bu durumun devam etmesine izin veremeyiz.

durum
posture
durum
conjuncture
durum
set

The situation could only be settled by war. - Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.

durum
plight

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.

The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor. - Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.

durum
state, condition
durum
{i} situs
durum
state, status
durum
{i} trim
durum
setup
durum
{i} stance
durum
eventuality
güç durumdan kurtarma
(Hukuk) disentangling
katı durumdan gaz durumuna geçirmek
sublimate
zor durumdan kurtulmuş
off the hook
zor durumdan çıkarmak
extricate
İngilizce - İngilizce

durumdan teriminin İngilizce İngilizce sözlükte anlamı

durum
A hard variety of wheat, Triticum turgidum or Triticum durum, whose flour is used to make pasta and bread
durum
wheat with hard dark-colored kernels high in gluten and used for bread and pasta; grown especially in southern Russia, North Africa, and northern central North America
durum
{i} type of wheat
Türkçe - Türkçe

durumdan teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon: "Genel Sekreter, kazadaki sıtma durumu hakkında verdiğim uzun tafsilattan pek memnun kaldı."- R. N. Güntekin
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri. İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Duruş biçimi, konum
Durum
keyfiyet
Durum
boyut
Durum
mevki
Durum
halet
durum
özellikle makarna yapımında kullanılan bir buğday cinsi
durum
Makarna üretiminde kullanılan bir buğday türü
durum
Bir zaman kesiti içinde bir şeyi belirleyen şartların hepsi, vaziyet, hâl, keyfiyet, mevki, pozisyon
durum
İsim soyundan kelimelerin birbirleriyle edatlarla ve fiillerle ilişkilerini belirleyen biçim, hâl
durum
Bireyin toplum içindeki ilişkileriyle belirlenen yeri
İngilizce - Türkçe

durumdan teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

durum
unundan makarna yapılan bir cins buğday Triticum durum
durumdan