But there was one curious circumstance.
- Fakat tuhaf bir durum vardı.
He can't accommodate himself to his circumstances.
- O bulunduğu duruma kendini alıştıramaz.
If you want to discuss the situation, please let us know.
- Durumu görüşmek istiyorsanız, lütfen bize bildirin.
In situations like these, it's best to remain calm.
- Bu gibi durumlarda sakin kalmak en iyisidir.
I want a status report.
- Bir durum raporu istiyorum.
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
This rule cannot be applied in every case.
- Bu kural her durumda uygulanamaz.
There are some cases where this rule does not apply.
- Bu kuralın geçerli olmadığı bazı durumlar vardır.
They are in great condition.
- Onlar mükemmel durumdalar.
The condition of the patients changes every day.
- Hastaların durumu her gün değişir.
Tom made his position clear.
- Tom durumunu netleştirdi.
Tom didn't make his position clear.
- Tom durumunu netleştirmedi.
Part of Hokkaido still remains in its natural state.
- Hokkaido kısmı hâlâ doğal durumunda duruyor.
While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.
- İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.
He never drinks except on special occasions.
- Özel durumlar dışında asla içmez.
Let's reserve that for another occasion.
- Başka bir durum için onu ayıralım.
This patient's conditions are getting worse day after day.
- Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.
Weather conditions may change.
- Hava durumları değişebilir.
I think that this fact is very serious.
- Bu durumun çok ciddi olduğunu düşünüyorum.
What was the determining factor in this case?
- Bu durumda belirleyici faktör neydi?
We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
- Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
What would you do in the event of a zombie apocalypse?
- Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?
In the event of misfortune, celebrations are the best.
- Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.
What reason could I possibly have to lie to you?
- Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
There are complicated circumstances behind the matter.
- Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.
I explained what the matter was.
- Durumun ne olduğunu açıkladım.
The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language.
- Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.
He sized up the situation and acted immediately.
- Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.
The situation has come to the point where we either sink or swim.
- Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
One's point of view depends on the point where one sits.
- Bir kişinin bir şeye bakma tarzı onun durumuna bağlıdır.
In most cases, modernization is identified with Westernization.
- Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.
At that point I realized the danger of the situation.
- Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
The situation has come to the point where we either sink or swim.
- Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
I want to make things clear. Tom is NOT my boyfriend.
- Durumu açıklığa kavuşturmak istiyorum. Tom benim erkek arkadaşım değildir.
We have many things in common: hobbies, educational background, and so on.
- Bizim ortak çok şeyimiz var: hobiler, öğretim durumu, ve benzeri.
The situation of the villagers is better than ten years ago in many ways.
- Köylülerin durumu birçok yönden on yıl öncesine göre daha iyi.
A person's way of looking at something depends on his situation.
- Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır.
Both quantity and quality are important in most cases.
- Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
His business affairs are in good shape.
- Onun iş ilişkileri iyi durumda.
Your gums are in bad shape.
- Diş etleriniz kötü durumda.
The room is in immaculate order.
- Oda kusursuz durumda.
She always keeps her room in good order.
- Odasını her zaman iyi durumda tutar.
We have ourselves a whole new ball game.
- Bambaşka bir durumumuz var.
Broken glass lay scattered all over the road.
- Kırık cam yolun her tarafına dağılmış durumda.
Layla is tired of Fadil's infidelity.
- Leyla, Fadıl'ın sadakatsizliğinden bıkmış durumda.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
I will not tolerate such a state of affairs.
- Böyle bir duruma göz yummayacağım.
We cannot allow this state of affairs to continue any longer.
- Artık bu durumun devam etmesine izin veremeyiz.
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.