He can't accommodate himself to his circumstances.
- O bulunduğu duruma kendini alıştıramaz.
These are special circumstances.
- Bunlar özel durumlar.
He can't cope with difficult situations.
- Zor durumlarla başa çıkamıyor.
In situations like these, a gun might come in handy.
- Bu gibi durumlarda, bir tabanca kullanışlı gelebilir.
I want a status report.
- Bir durum raporu istiyorum.
What's your marital status?
- Medeni durumun nedir?
In case of an earthquake, turn off the gas.
- Bir deprem durumunda, gazı kapatın.
This rule cannot be applied in every case.
- Bu kural her durumda uygulanamaz.
The patient's condition changes from day to day.
- Hastanın durumu günden güne değişiyor.
That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition.
- O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.
Tom didn't make his position clear.
- Tom durumunu netleştirmedi.
Divorce can put mutual friends of the divorcing couple in a difficult position, particularly if it's an acrimonious split.
- Boşanmalar, boşanan çiftlerin ortak arkadaşlarını zor durumda bırakabilir, özellikle de ayrılık sert ve tantanalı olmuşsa.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.
- İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.
His speech was not very becoming to the occasion.
- Onun konuşması duruma çok uygun değildi.
His story wasn't appropriate for the occasion.
- Onun hikayesi durum için uygun değildi.
Weather conditions may change.
- Hava durumları değişebilir.
This patient's conditions are getting worse day after day.
- Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.
What was the determining factor in this case?
- Bu durumda belirleyici faktör neydi?
I live in Belarus and I take pride in this fact.
- Beyaz Rusya'da yaşıyorum ve bu durumdan gurur duyuyorum.
We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
- Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
What would you do in the event of a zombie apocalypse?
- Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?
In the event of misfortune, celebrations are the best.
- Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.
What reason could I possibly have to lie to you?
- Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
It is not known who has the authority in this matter.
- Bu durumda kimin otorite olduğu bilinmiyor.
I explained what the matter was.
- Durumun ne olduğunu açıkladım.
The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language.
- Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.
He sized up the situation and acted immediately.
- Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.
The situation has come to the point where we either sink or swim.
- Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent.
- Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.
We're on pretty shaky ground as it is.
- Biz bu durumda oldukça sallantılı bir zemin üzerindeydik.
I wish I could go with you, but as it is, I can't.
- Keşke seninle gidebilsem ama bu durumda, gidemem.
In most cases, modernization is identified with Westernization.
- Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.
At that point I realized the danger of the situation.
- Ben o noktada durumun tehlikesini fark ettim.
It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
- Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
Among other things, we talked about the weather.
- Diğer şeyler arasında hava durumunu konuştuk.
They are content with things as they are.
- Onlar mevcut durumdan memnun.
The situation of the villagers is better than ten years ago in many ways.
- Köylülerin durumu birçok yönden on yıl öncesine göre daha iyi.
We are groping for a way out of the present situation.
- Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.
Both quantity and quality are important in most cases.
- Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
Tom is in bad shape these days.
- Tom bugünlerde kötü durumda.
He's really in good shape.
- O gerçekten iyi durumda.
Sami's SUV is in perfect working order.
- Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.
She always keeps her room in good order.
- Odasını her zaman iyi durumda tutar.
Tom was put on the spot.
- Tom zor durumda bırakıldı.
Sami knew he was in a tight spot.
- Sami zor durumda olduğunu biliyordu.
I found myself in a tight spot.
- Ben kendimi zor durumda buldum.
We have ourselves a whole new ball game.
- Bambaşka bir durumumuz var.
Layla's mental state went out of control.
- Leyla'nın zihinsel durumu kontrolden çıktı.
I'm going to lay aside that money for emergencies.
- Acil durumlar için o parayı biriktireceğim.
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
I will not tolerate such a state of affairs.
- Böyle bir duruma göz yummayacağım.
How can you tolerate this state of affairs?
- Bu duruma nasıl göz yumabilirsin?
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.
We'll be in good shape.
- İyi durumda olacağız.
He's really in good shape.
- O gerçekten iyi durumda.