If you want to discuss the situation, please let us know.
- Durumu görüşmek istiyorsanız, lütfen bize bildirin.
In situations like these, it's best to remain calm.
- Bu gibi durumlarda sakin kalmak en iyisidir.
He can't accommodate himself to his circumstances.
- O bulunduğu duruma kendini alıştıramaz.
The massacre in Norway and the recent rebellion and the booty in England, are dreadful in consideration of the circumstances that the world drifted into.
- Norveç'te yaşanan katliam ve son günlerde İngiltere'deki ayaklanma ve yağma, dünyanın içine sürüklendiği durum itibarı ile dehşet vericidir.
In any case, it's none of your business.
- Her durumda, bu seni ilgilendirmez.
In case of an earthquake, turn off the gas.
- Bir deprem durumunda, gazı kapatın.
The condition of the patient turned for the better.
- Hastanın durumu daha iyiye doğru yöneldi.
That car dealer gave me a bum steer when he told me this used Toyota was in good condition.
- O araba satıcısı bu kullanılmış Toyota'nın iyi durumda olduğunu söylediğinde bana yanlış bilgi vermiş.
What's the status of my 2016 tax refund? - Benim 2016 vergi iadesi durumum nedir?.
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
What's your marital status?
- Medeni durumun nedir?
While the civil war went on, the country was in a state of anarchy.
- İç savaş sırasında, ülke anarşik bir durum içindeydi.
Part of Hokkaido still remains in its natural state.
- Hokkaido kısmı hâlâ doğal durumunda duruyor.
Tom made his position clear.
- Tom durumunu netleştirdi.
He explained his position to me.
- O, durumunu bana açıkladı.
His speech was not very becoming to the occasion.
- Onun konuşması duruma çok uygun değildi.
His story wasn't appropriate for the occasion.
- Onun hikayesi durum için uygun değildi.
We have many things in common: hobbies, educational backgrounds, for instance.
- Ortak çok şeyimiz var: örneğin hobilerimiz, eğitim durumu.
In the event of misfortune, celebrations are the best.
- Talihsizlik durumunda kutlamalar en iyisidir.
What would you do in the event of a zombie apocalypse?
- Bir zombi kıyameti durumunda ne yapardın?
The common state of this matter is solid.
- Bu maddenin normal durumu katıdır.
It is not known who has the authority in this matter.
- Bu durumda kimin otorite olduğu bilinmiyor.
The instrumental case is one of the most graceful aspects of the Russian language.
- Araç durumu Rus dilinin en zarif yönlerinden biridir.
In most cases, modernization is identified with Westernization.
- Çoğu durumda, modernizasyon batılılaşma ile tanımlanır.
The situation has come to the point where we either sink or swim.
- Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
It is important that a lawyer should leave no stone unturned even on minor points and harp on the same subject to achieve a break through in an impasse.
- Bir avukatın zor bir durumda küçük konularda bile her taşın altına bakması ve aynı konuda sonuca ulaşmak için ısrarla belirtmesi önemlidir.
We have many things in common: hobbies, educational background, and so on.
- Bizim ortak çok şeyimiz var: hobiler, öğretim durumu, ve benzeri.
They are content with things as they are.
- Onlar mevcut durumdan memnun.
We are groping for a way out of the present situation.
- Şimdiki durumdan bir çıkış yolu arıyoruz.
The situation of the villagers is better than ten years ago in many ways.
- Köylülerin durumu birçok yönden on yıl öncesine göre daha iyi.
Both quantity and quality are important in most cases.
- Hem miktar hem de kalite birçok durumlarda önemlidirler.
I'll always stand by you in case of trouble.
- Ben her zaman sorun durumunda hep yanında olacağım.
His business affairs are in good shape.
- Onun iş ilişkileri iyi durumda.
Your gums are in bad shape.
- Diş etleriniz kötü durumda.
Sami's SUV is in perfect working order.
- Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.
The room is in immaculate order.
- Oda kusursuz durumda.
We have ourselves a whole new ball game.
- Bambaşka bir durumumuz var.
What reason could I possibly have to lie to you?
- Ne diye sana yalan söylemek durumunda kalayım ki?
I think that this fact is very serious.
- Bu durumun çok ciddi olduğunu düşünüyorum.
What was the determining factor in this case?
- Bu durumda belirleyici faktör neydi?
TV is harmful in that it keeps your mind in a passive state.
- TV aklınızı pasif durumda tutması bakımından zararlıdır.
How can you tolerate this state of affairs?
- Bu duruma nasıl göz yumabilirsin?
I will not tolerate such a state of affairs.
- Böyle bir duruma göz yummayacağım.
The situation could only be settled by war.
- Bu durum sadece savaşla halledilebilirdi.
Broken glass lay scattered all over the road.
- Kırık cam yolun her tarafına dağılmış durumda.
Layla's mental state went out of control.
- Leyla'nın zihinsel durumu kontrolden çıktı.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumuyla ilgili bilinci arttırmayı amaçlıyor.
The documentary is meant to raise consciousness about the plight of the poor.
- Belgesel, yoksulların durumu hakkında bilinçlendirmek demektir.
Weather conditions may change.
- Hava durumları değişebilir.
This patient's conditions are getting worse day after day.
- Bu hastanın durumu günden güne kötüleşiyor.
He sized up the situation and acted immediately.
- Durumu değerlendirdi ve derhal harekete geçti.
Foreign accent syndrome is an as-yet unexplained medical condition where the patient can no longer pronounce his mother tongue correctly and seems to have a foreign accent.
- Yabancı aksan sendromu henüz açıklanamayan, hastanın anadilini daha fazla düzgün şekilde telaffuz edemeyip yabancı bir aksanla konuşmaya başlamasıyla vuku bulan tıbbi bir durumdur.
The situation has come to the point where we either sink or swim.
- Durum ya batarsın ya da çıkarsın noktasına geldi.
Friends is a popular sitcom that first aired in the '90s.
- Friends ilk kez 90'larda yayınlanmış popüler bir durum komedisidir.
He never drinks except on special occasions.
- Özel durumlar dışında asla içmez.
I only wear a tie on special occasions.
- Ben sadece özel durumlarda kravat takarım.
Employers cannot refuse to hire workers because of their race, religion, ethnic origin, skin colour, sex, age, marital status, disability or sexual orientation.
- İşverenler ırkları, dinleri, etnik kökenleri, deri renkleri, cinsiyetleri, yaşları, medeni durumları, engellilikleri ya da cinsel yönelimleri nedeniyle işçileri işe almayı reddemezler.
What's your marital status?
- Medeni durumun nedir?
My poor state of mind made me distraught.
- Berbat ruhsal durumum beni çıldırttı.
Dan was worried about Linda's state of mind.
- Dan, Linda'nın ruhsal durumu hakkında endişeliydi.
In case of emergency, call 119.
- Acil durumda, 119'u arayın.
Tom got an emergency call and had to leave work.
- Tom bir acil durum çağrısı aldı ve işi terk etmek zorunda kaldı.
The general situation is advantageous to us.
- Genel durum bizim için avantajlı.
How do we deal with the current situation?
- Mevcut durumu nasıl ele alacağız?
The current situation is unsustainable.
- Mevcut durum sürdürülemezdir.
Who can deal with this difficult situation?
- Bu zor durumla kim baş edebilir?
Without your help, I couldn't have gotten over that difficult situation.
- Yardımın olmadan o zor durumu atlatamazdım.
Sami's SUV is in perfect working order.
- Sami'nin SUV'u mükemmel çalışır durumda.
These are special circumstances.
- Bunlar özel durumlar.
There are complicated circumstances behind the matter.
- Sorunun ardında karmaşık durumlar vardır.
In some cases, mastectomy is prophylactic surgery - a preventive measure taken by those considered to be at high risk of breast cancer.
- Bazı durumlarda, meme ameliyatı koruyucu bir ameliyattır- meme kanseri riski yüksek olduğu düşünülenler tarafından alınan bir önlem.
This law is applicable to all cases.
- Bu yasa tüm durumlarda uygulanabilir.