dur

listen to the pronunciation of dur
İngilizce - Türkçe
(Bilgisayar) süre

Onlar buluşmaları süresince kayak yapmaya gittiler. - They went skiing during their date.

Amerika'da kaldığı süredeki deneyimlerini bize anlatmaya başladı. Biz dikkat kesildik. - He started to tell us his experiences during his stay in America. We were all ears.

Türkçe - Türkçe

dur teriminin Türkçe Türkçe sözlükte anlamı

dûrâ-dûr
Uzaktan uzağa; uzak uzak; uzun uzadıya
DUR Ü DİRAZ
(Osmanlı Dönemi) Uzun uzadıya
Dur!
stop
İngilizce - İngilizce
Durango, a state of Mexico
Duration How long the spell lasts, usually expressed in turns (T)
Drug utilization review (DUR) is a process which evaluates particular drugs for use by a specific member This process is conducted using specific edits-designed by the health plan and our Pharmacy and Therapeutics (P&T) committee-which are programmed into RxWEST claims processing computer Examples of DUR edits include: pregnancy, therapeutic duplication, and age precautions, dose range, drug interaction precautions, and gender compliance
Drug utilization review
Major; in the major mode; as, C dur, that is, C major
Said of a wine which is too acidic
a kingdom on the Va'andao sea, capital Baianch
Drug Use/Utilization Reviews
Durham 1: 43 hm Canada
see- DRUG UTILIZATION REVIEW
pur et dur
a term used in Quebec politics to refer to hardliners of the Quebec independence movement
Türkçe - İngilizce
hold on
stop

My house is close to a bus stop. - Evim otobüs durağına yakın.

A car stopped at the entrance. - Girişte bir araba durdu.

halt

Halt! Stay right where you are or I'll shoot! - Dur! Olduğun yerde kal, yoksa vururum!

The blue sports car came to a screeching halt. - Mavi spor araba durma noktasına geldi.

hist
hold it
nix
hold

Hold up, what do you think you're doing? - Dur bakalım, Sen ne yaptığını düşünüyorsun?

The rule holds good in this case. - Kural bu durumda geçerlidir.

whoa
{f} stand

I could scarcely stand on my feet. - Ayaklarımın üzerinde güçlükle durabiliyordum.

The balance at the bank stands at two million yen. - Bankadaki bakiye 2 milyon yende duruyor.

(Bilgisayar) end

I stood at the end of the line. - Sıranın sonunda durdum.

It rained for several days on end. - Birkaç gün durmadan yağmur yağdı.

conk out
{f} standing

Somebody is standing in front of his room. - Biri odasının önünde duruyor.

These two are standing abreast. - Bu ikisi yan yana duruyor.

stall

A stalled car impedes traffic in the left lane. - Durmuş bir araba sol şeritte trafiği engelliyor.

Why are they stalling? - Onlar neden duruyorlar?

dur-bekle
(Bilgisayar) hold
dur to
to stop
dûrâ-dûr
Dura-dûr
dur bakayım
let me see
dur işareti
stop sign

A stop sign instructs drivers to stop before a crosswalk at an intersection. - Bir dur işareti bir kavşakta yaya geçidinden önce sürücülerin durmasını bildirir.

He failed to see the stop sign at the intersection and hit an oncoming car. - Kavşaktaki dur işaretini göremedi ve gelen bir arabaya vurdu.

uslu dur
be good
uzak dur!
keep back!
Dur!
Hold on!
dur!
avast
dik dur
stand upright
dik dur
straighten up
dur!
stop it!
Selam dur!
Present arms!
bana dur durak yok
i am on my legs all day
bir saniye dur
wait a jiffy
bunun sonucu dur
it all adds up to this
kritik dur
(Bilgisayar) critical stop
kıta dur
stand fast
müstakil işletmeler dairesi; özel harekat havacılığı; ilerleme hızı; taarruz dur
(Askeri) separate operating agency; special operations aviation; speed of advance; status of action; sustained operations ashore
rahat (dur)!
mil . At ease!
selam dur!
mil . Present arms!
sıkı dur!
hang on to your hat
uslu dur
keep still
dur