Tom'un hiçbir dürtü veya hırsı yok.
- Tom has no drive or ambition.
Onun düşük bir cinsel dürtüsü var.
- She has a low sex drive.
Bu arabayı sürmek kolaydır.
- This car is easy to drive.
Araba sürmek çok eğlencelidir.
- It is a lot of fun to drive a car.
Ehliyetsiz araba kullanmak, çok kötü bir fikirdir.
- It is a colossally bad idea to drive without a driver's license.
Boston'da bir daha araba kullanmak istemiyorum.
- I never want to drive in Boston again.
Araba kullanmaktan hoşlanmıyorum.
- I don't like to drive.
Boston'da bir daha araba kullanmak istemiyorum.
- I never want to drive in Boston again.
Niçin Tom'un arabası bizim özel araba yolumuza park ediliyor?
- Why is Tom's car parked in our driveway?
Tom'un arabasının araba yoluna girdiğini gördüm.
- I saw Tom's car pull into the driveway.
Onu dikkatli araba sürmesi için uyardı.
- He urged her to drive carefully.
O, araba sürmeyi öğrenecek.
- She is going to learn how to drive.
Uzun bir araba gezintisi oldu.
- It's been a long drive.
Yardım fonunu yükseltmek için bir araba gezintisine başladılar.
- They started a drive to raise a charity fund.
Tom bir yarış otomobili sürücüsü olmak için gerekenlere sahip değildir.
- Tom doesn't have what it takes to be a race car driver.
Bir yarış arabası sürücüsü olmanın hayalini kurardım.
- I used to dream about becoming a race car driver.
Açlık insan güdülerinin belkide en güçlüsüdür.
- Hunger is perhaps the strongest of all human drives.
Araba kullanmak için çok sarhoştum.
- I was too drunk to drive.
Araba kullanmaktan hoşlanmıyorum.
- I don't like to drive.
Seni eve götürmekten mutlu olurum.
- I'd be more than happy to drive you home.
Bizi oraya götürmek zorunda kalacaksın.
- You'll have to drive us there.
Senin için evle cadde arasındaki yolu süpürdüm.
- I swept the driveway for you.
Caddeyi geçmekte olan adam, kazaya sebep olan şoförü gördü.
- The man crossing the street saw the driver who caused the accident.
Otobüs şoförünü tur şirketine bildirdik.
- We've reported the bus driver to the tour company.
Neden bu öküz arabasının üstünde bir ada turu yapmıyoruz?
- Why don't we take a drive round the island on this ox carriage?
Yoksulluk bazen insanları suç işlemeye tahrik eder.
- Poverty sometimes drives people to commit crimes.
Manyetik güç, mekanizmayı tahrik eder.
- Magnetic force drives the mechanism.
Nasıl araba süreceğini biliyor musun?
- Do you know how to drive?
Birkaç gün içinde araba sürebileceksin.
- You'll be able to drive a car in a few days.
İçkiliyken araba sürme.
- Don't drink and drive.
Jim araba sürmeyi öğreniyor.
- Jim is learning how to drive a car.
Ben onun iyi bir sürücü olduğunu düşünüyorum.
- I think he is a good driver.
O, bir sürücü olarak demir yolunda çalışır.
- He works on the railroad as a driver.
Beni eve götürecek misin?
- Will you drive me home?
Onu hastaneye götürmenizi rica edebilir miyim?
- Could I ask you to drive him to the hospital?
O bazen işe arabayla gider.
- Sometimes he drives to work.
O bazen işe arabayla gider.
- Sometimes she drives to work.
The pistons drive the crankshaft.
Napoleon's drive on Moscow was as determined as it was disastrous.
It was a long drive.
Their debts finally drove them to sell the business.
My wife drove me to the airport.
I drive to work every day.
The beaters drove the brambles, causing a great rush of rabbits and other creatures.
You drive nails into wood with a hammer.
You are driving me crazy!.
What drives a person to run a marathon?.
Beverly Hills’ most famous street is Rodeo Drive.
He learnt driving in Ireland.
- He learnt how to drive in Ireland.
She doesn't have a driving licence.
- She doesn't have a driver's license.
... Your car might drive itself to the repo yard. Or your high-rise apartment building may switch ...
... And it says a 60 minute drive. ...