Tom'un hiçbir dürtü veya hırsı yok.
- Tom has no drive or ambition.
Doğum kontrol haplarının olası bir yan etkisi, cinsel dürtüdeki kayıptır.
- A possible side effect of the contraceptive pill is a loss of sex drive.
Bir araba sürmek için bir ehliyete sahip olmak gereklidir.
- It is necessary to have a license to drive a car.
Araba sürmek çok eğlencelidir.
- It is a lot of fun to drive a car.
Ehliyetsiz araba kullanmak, çok kötü bir fikirdir.
- It is a colossally bad idea to drive without a driver's license.
Araba kullanmaktan hoşlanmıyorum.
- I don't like to drive.
Araba kullanmaktan hoşlanmıyorum.
- I don't like to drive.
Tom araba kullanmak için hala çok genç.
- Tom is still too young to drive.
Tom'un arabası hâlâ özel araba yolunda.
- Tom's car is still in the driveway.
Tom'un arabasının araba yoluna girdiğini gördüm.
- I saw Tom's car pull into the driveway.
Onu dikkatli araba sürmesi için uyardı.
- He urged her to drive carefully.
İçkiliyken araba sürme.
- Don't drink and drive.
Yardım fonunu yükseltmek için bir araba gezintisine başladılar.
- They started a drive to raise a charity fund.
Uzun bir araba gezintisi oldu.
- It's been a long drive.
Tom taksi sürücüsüne bahşiş verdi.
- Tom tipped the cab driver.
Mary John'la çalışan otobüs sürücüsüne bitişik mi yaşıyor?
- Does Mary live next door to the bus driver that worked with John?
Açlık insan güdülerinin belkide en güçlüsüdür.
- Hunger is perhaps the strongest of all human drives.
Araba kullanmayı öğrenmek biraz vaktimi aldı.
- It took me some time to learn how to drive a car.
Araba kullanmak için çok sarhoştum.
- I was too drunk to drive.
Seni eve götürmekten mutlu olurum.
- I'd be more than happy to drive you home.
Bizi eve götürmek zorundasın.
- You have to drive us home.
Park Caddesinde süpermarkete çarpan arabanın sürücüsü Tom'du.
- Tom was the driver of the car that crashed into the supermarket on Park Street.
Senin için evle cadde arasındaki yolu süpürdüm.
- I swept the driveway for you.
Tom bir otobüs sürüyor ve Mary bir tur rehberi.
- Tom drives a bus and Mary is a tour guide.
Otobüs şoförünü tur şirketine bildirdik.
- We've reported the bus driver to the tour company.
Manyetik güç, mekanizmayı tahrik eder.
- Magnetic force drives the mechanism.
Yoksulluk bazen insanları suç işlemeye tahrik eder.
- Poverty sometimes drives people to commit crimes.
Nasıl araba süreceğini biliyor musun?
- Do you know how to drive?
Nasıl araba süreceğini biliyor musun?
- Do you know how to drive a car?
İçkiliyken araba sürme.
- Don't drink and drive.
Jim araba sürmeyi öğreniyor.
- Jim is learning how to drive a car.
Onun iyi bir sürücü olduğunu düşünüyor musun?
- Do you think he is a good driver?
Sürücü ehliyetimi geçen ay yenilettim.
- I had my driver's license renewed last month.
Seni havaalanına götüreceğim.
- I'll drive you to the airport.
Tom Mary'ye eve götürmeyi önerdi.
- Tom offered to drive Mary home.
Birkaç gün içinde araba sürebileceksin.
- You'll be able to drive a car in a few days.
Amerika'da arabalar yolun sağ tarafını kullanırlar.
- In America cars drive on the right side of the road.
The pistons drive the crankshaft.
Napoleon's drive on Moscow was as determined as it was disastrous.
It was a long drive.
Their debts finally drove them to sell the business.
My wife drove me to the airport.
I drive to work every day.
The beaters drove the brambles, causing a great rush of rabbits and other creatures.
You drive nails into wood with a hammer.
You are driving me crazy!.
What drives a person to run a marathon?.
Beverly Hills’ most famous street is Rodeo Drive.
She's too young to get a driving licence.
- She's too young to get a driver's license.
She isn't old enough to get a driving license.
- She isn't old enough to get a driver's license.
... Arab trade will drive innovation for the next 1 ,000 years ...
... thing to families people to pay 50 percent tax let them drive in the bus ...