Ve yokuş aşağı gitmek uzun sürmüyor.
- And it doesn't take long to go downhill.
O arabayı yokuş aşağı itti.
- He pushed the car downhill.
Seni rahat ettirebilmek için elimden gelen her şeyi yaparım.
- I'll do whatever I can to make it easy for you.
Çocuklarımın okul maliyetini bildiğim için, bir bira ile rahatlamak ya da boş vermek imkansız.
- Knowing how much school for my kids is costing, it's impossible to relax with a beer and take it easy.
İngilizce konuşmak kolay değildir.
- Speaking English is not easy.
Bu metni çevirmek çok kolay olacak.
- Translating this text will be very easy.
Bu İngilizce roman, bir haftada okunacak kadar basit değil.
- This English novel is not easy enough for you to read in a week.
Şeyleri her zaman çok basite alıyorsun.
- You always take things too easy.
Sami'nin her zaman kolayca ulaşabileceği hapları vardı.
- Sami always had pills within easy reach.
Evim istasyona kolayca ulaşılabilecek bir yerde.
- My house is within easy reach of the station.
Bu elektronik sözlüğün işe yarar şeylerinden biri herhangi bir yere kolaylıkla taşınabilmesidir.
- The convenient thing about this electronic dictionary is that it's easy to carry anywhere.
Kendi ana dilinde doğal ses çıkarmak ve ana dilin olmayan bir dilde doğal olmayan ses çıkarmak çok kolaydır.
- It's very easy to sound natural in your own native language, and very easy to sound unnatural in your non-native language.
Radyoda doğal olarak konuşmak kolay değil.
- It is not easy to speak naturally on the radio.
Aynı anda hem geçimsiz hem de uysal, hem hoş hem de katısın. Ne seninle, ne de sensiz yaşayabilirim.
- You are difficult and easy, pleasant and bitter at the same time; I can't live with or without you.
Doğuştan oldukça uysal bir adam.
- He is by nature quite an easy-going man.
After Don made those tasteless remarks, our relationship with him went downhill.
Because we got to the summit of the mountain, we could only go downhill from there.
I usually run fast enough, but my speed goes downhill when I don't sleep enough.