Tom kuşkusuz geç kalacak.
- Tom will doubtless be late.
O kuşkusuz geç kalacak.
- He will doubtless be late.
Şüphesiz onun yokluğunun farkındasın.
- You are doubtless aware of his absence.
Şüphesiz haberi duydun.
- Doubtless you have heard the news.
Tom'un yardımcı olacağından kuşkuluyum, ama yine de ona sormalısınız.
- I doubt that Tom would help, but you should still ask him.
Onun görev için uygunluğundan hiç kimsenin kuşkusu yok.
- No one doubts her fitness for the post.
Keşke benden kuşkulanmaktan vazgeçsen.
- I wish you would stop doubting me.
Benden kuşkulanmak için sebebin olduğunu biliyorum.
- I know you have reason to doubt me.
Tom'un açık artırmada ortaya çıkacağından hiç şüphem yok.
- I have no doubt in my mind that Tom will show up at the auction.
Onun bir avukat olup olmadığından şüpheliyim.
- I doubt if he is a lawyer.
Onun doğru olduğundan şüphelenmek için her neden var.
- There is every reason to doubt that it is true.
Tom'dan şüphelenmek için hiçbir nedenim yoktu.
- I never had any reason to doubt Tom.
Ondan şüphe etmek hiç aklıma gelmedi.
- It never occurred to me to doubt him.
Tom'un güzel şekilde Fransızcayı nasıl konuşacağına eğilimli olduğundan şüphe ediyorum.
- I doubt that Tom will ever learn how to speak French properly.
Ben anadil olarak konuşan birinin bunu o şekilde söyleyeceğinden şüpheliyim.
- I doubt a native speaker would say it that way.
Ondan şüphe etmek hiç aklıma gelmedi.
- It never occurred to me to doubt him.
Onun yetenekli bir sanatçı olduğundan şüphe etmeye yer yok.
- There is no room to doubt that he is a gifted artist.
Elbette o yeterince şüphe uyandırdı.
- Sure enough, he entertained doubts.
Sözlerinden hiç kuşkulanmadım.
- I never doubted your words.
Keşke benden kuşkulanmaktan vazgeçsen.
- I wish you would stop doubting me.
The men, Dorothy thought, were about as old as Uncle Henry, for two of them had beards. But the little woman was doubtless much older. Her face was covered with wrinkles, her hair was nearly white, and she walked rather stiffly.
It is doubtless that the old reprobate who sued for his daughter's hand heard some unsavory truths from the man.
He doubted that was really what you meant.
He fled, like Joseph, leaving it; but there, / I doubt, all likeness ends between the pair.