What's the freezing point of water?
- Suyun donma noktası nedir?
An example of genetic modification is the injection of fish genes into strawberries and tomatoes, a process which prevents these fruits from freezing.
- Genetik modifikasyonun bir örneği balık genlerinin çilek ve domatese enjeksiyonudur, bu meyvelerin donmasını engelleyen bir süreç.
With this jacket you will not freeze.
- Bu ceketle donmayacaksın.
I think I have frostbite.
- Donmam olduğunu düşünüyorum.
Tom's foot had to be amputated after it had become infected with gangrene following a severe frostbite.
- Şiddetli bir donmanın ardından kangrenle enfekte olduktan sonra Tom'un ayağı kesilmek zorunda kaldı.
There is frost on the grass.
- Çİmin üzerinde don var.
The frost did a lot of damage to the crops.
- Don ürünlere çok zarar verdi.
What's the freezing point of water?
- Suyun donma noktası nedir?
The temperature is above freezing today.
- Bugün sıcaklık donma noktasının üzerinde.
This organism can survive at temperatures well below the freezing point of water.
- Bu organizma, suyun donma noktasının çok altındaki sıcaklıklarda hayatta kalabilir.
What's the freezing point of water?
- Suyun donma noktası nedir?
Please freeze the fish and meat.
- Lütfen, balık ve eti dondurunuz.
It may freeze next week.
- Gelecek hafta dondurabilir.
The bones remained frozen in the ice.
- Kemikler buzda donmuş olarak kaldı.
Tom has never bought frozen apples.
- Tom asla dondurulmuş elma almadı.
We were nearly frozen to death.
- Neredeyse donarak ölüyorduk.
The bones remained frozen in the ice.
- Kemikler buzda donmuş olarak kaldı.
A freezing beggar was brought into the hospital for treatment. However, he didn't have even one cent with which to settle the bill.
- Donan bir dilenci tedavi için hastaneye getirildi. Fakat faturayı ödemek için bir senti bile yoktu.
The match had to be called off because of the freezing weather.
- Dondurucu hava nedeniyle maç iptal edilmek zorunda kaldı.
It should be freezed!
- Dondurulması gerekir.
Don't keep me on tenterhooks!
- Don't keep me in suspense!
Bu aptal elbiseyi giymek istemiyorum!
- I don't want to wear this stupid dress!
Ayakkabıyı çorap olmadan giymek hoşuma gidiyor.
- I don't like to wear shoes without socks.
Neden Tom'un bu mesele ile ilgilenmesine izin vermiyoruz? Nede olsa, o uzman, değil mi?
- Why don't we let Tom handle this matter? After all, he's the expert, right?
Uzman olması gereken biri için çok şey biliyor gibi görünmüyorsun.
- For someone who's supposed to be an expert, you don't seem to know much.
Koltuğunu neden şu yaşlı beyefendiye vermiyorsun?
- Why don't you give your seat to that old gentleman?
Parkta beyzbol oynama.
- Don't play baseball in the park.
Koltuğunu neden şu yaşlı beyefendiye vermiyorsun?
- Why don't you give your seat to that old gentleman?
Niçin bir beyefendi gibi davranmaya çalışmıyorsun?
- Why don't you try to behave like a gentleman?
Ben vekil öğretmeni sevmiyorum.
- I don't like the substitute teacher.
Neden öğretmenine danışmıyorsun?
- Why don't you ask your teacher for advice?