dokunmak

listen to the pronunciation of dokunmak
Türkçe - İngilizce
touch

All you have to do is touch the button. - Tüm yapmanız gereken düğmeye dokunmak.

Little children like to touch everything. - Küçük çocuklar her şeye dokunmak ister.

affect
feel

Today I feel higher than the mountains. Today I want to touch the sky. - Bugün dağlardan daha yüksek hissediyorum. Bugün gökyüzüne dokunmak istiyorum.

tweedle
jar
tamper
woven
(Matematik) osculate
be woven
foul
move
dab
get on
harm
concern
reach

Tom reached out to touch Mary. - Tom Mary'ye dokunmak için uzandı.

upset
abut
tip
handle
kiss
to touch; to move, to affect, to touch; to upset, to harm; to get on, to jar; to concern; to be woven
be intolerant of
disagree
clap
to be woven
contact
rasp
meet
bob
dokunmak işi
to touch the job
dokunmak, zarar vermek
To touch, to hurt
avcuyla dokunmak
palm
dokunma
{i} feeling
dokun
{f} touched

He never touched wine. - O asla şaraba dokunmadı.

Tom touched Mary on the shoulder. - Tom Mary'nin omzuna dokundu.

dokun
{f} finger

This is a touchscreen, so you can use your fingers to operate the controls which are displayed on it. - Bu bir dokunmatik ekran, onun üzerinde görüntülenen kontrolleri çalıştırmak için parmaklarını kullanabilirsin.

Layla felt Sami's fingertips touching the back of her shoulder. - Leyla, Sami'nin parmak uçlarının, omzunun arkasına dokunduğunu hissetti.

dokun
got in touch
dokun
{f} touching

Sentences bring context to the words. Sentences have personalities. They can be funny, smart, silly, insightful, touching, hurtful. - Cümleler kelimelere içerik getirir. Cümlelerin kişilikleri vardır. Onlar komik, akıllı, aptal, anlayışlı, dokunaklı, incitici olabilirler.

When I was a kid, touching bugs didn't bother me a bit. Now I can hardly stand looking at pictures of them. - Ben bir çocukken, böceklere dokunmak beni bir parça rahatsız etmezdi. Şimdi neredeyse onların resimlerine bakmaya katlanamıyorum.

dokun
get in touch
dokun
{f} dab
dokun
{f} touch

Lips that touch liquor shall not touch mine. - Liköre dokunan dudaklar benimkine dokunmayacaklar.

All you have to do is touch the button. - Tüm yapmanız gereken düğmeye dokunmak.

dokun
{f} fingering
dokunma
dab
dokunma
tanginess
dokunma
touchiness
zülf-i yare dokunmak
(deyim) 1. Displease an influential, a powerful person or an authorithy, or make them offended.2. Harm or annoy someone.3. Leading in a subject which is annoying or posing a problem
zülfüyare dokunmak
1. Displease an influential, a powerful person or an authorithy, or make them offended.2. Harm or annoy someone.3. Leading in a subject which is annoying or posing a problem
asapına dokunmak
to get on (one's) nerves, irritate
ayak parmakları ile dokunmak
toe
azametine dokunmak
to wound (someone's) vanity, pique (someone)
bamteline basmak/dokunmak
to vex, annoy
can alıcı noktaya dokunmak
strike the right chord
dokun
tender
dokunma
tact
dokunma
palpation
dokunma
touching

When I was a kid, touching bugs didn't bother me a bit. Now I can hardly stand looking at pictures of them. - Ben bir çocukken, böceklere dokunmak beni bir parça rahatsız etmezdi. Şimdi neredeyse onların resimlerine bakmaya katlanamıyorum.

Let go of my arm! I can't stand people touching me. - Kolumu bırak! İnsanların bana dokunmasına katlanamıyorum.

dokunma
tactile
dokunma
contact
dokunma
hands off
dokunma
handling
dokunma
tactual
dokunma
don't touch

Don't touch me with your soapy hands. - Sabunlu ellerinle bana dokunma.

Don't touch that pan! It's very hot. - O tavaya dokunmayın! O çok sıcak.

dokunma
touch

Tom didn't touch his lunch. - Tom öğle yemeğine dokunmadı.

Please do not touch the merchandise. - Lütfen eşyalara dokunmayın.

dokunma
touch; contact
dokunma
touch, sense of touch
dokunma
touching, contact
dokunma
{i} feel

Today I feel higher than the mountains. Today I want to touch the sky. - Bugün dağlardan daha yüksek hissediyorum. Bugün gökyüzüne dokunmak istiyorum.

dokunma
(Bilgisayar) untouch
faydası dokunmak
patronize
faydası dokunmak
to be of help (to)
gayretine dokunmak
to be stimulated to greater effort
hafifçe dokunmak
dab
hafifçe dokunmak
dab at
hafifçe dokunmak
tap
hassas bir noktaya dokunmak
to touch a sore point
haysiyetine dokunmak
to touch (someone's) self-respect, wound (someone's) pride
iyiliki dokunmak
to be of help (to)
içine dokunmak
to sadden; to pain
kanına dokunmak
to make one's blood boil
kanına dokunmak
to make (one's) blood boil
kibirine dokunmak
to wound (someone's) pride
midesine dokunmak
to give (one) indigestion, upset (one's) stomach
namusuna dokunmak
to say or do something which touches (someone's) honor
nazik konuya dokunmak
skate on thin ice
onuruna dokunmak
to touch (someone's) self-esteem, wound (someone's) pride
onuruna dokunmak
to hurt sb's pride
parmak ile dokunmak
finger
sağlığa dokunmak
affect the health
sinirine dokunmak
to get on (one's) nerves, irritate, Brit. give (someone) the pip
sinirine dokunmak
get on smb.'s nerves
sinirine dokunmak
get on one's nerves
sinirine dokunmak
to get on sb's nerves, to grate one's nerves
teline dokunmak
to make (someone's) blood boil, enrage
tetike basmak/dokunmak/i çekmek
to pull the trigger, squeeze the trigger (of a gun)
uçu dokunmak
(for something) to affect (someone) adversely, bring (someone) harm, cause (someone) damage
yararı dokunmak
turn to good purpose
yararı dokunmak
to benefit
yarasını deşmek/sına dokunmak
to touch a sore spot, open up an old wound, bring up a sore topic
yardımı dokunmak
to be of service to
zararı dokunmak
be of disservice to
zararı dokunmak
to harm, be harmful to, have a harmful effect on
zararı dokunmak
be a detriment to
zihinine dokunmak
to confuse (someone) utterly
zülüfü yâre dokunmak
to offend one of the powers that be, step on a bigwig's toes
Türkçe - Türkçe
Almak, kullanmak, el sürmek
Sağlığını bozmak
Almak, kullanmak, el sürmek: "Buğdaydan, bulgurdan ne varsa kimse dokunmuyor, daha zor günlere saklıyordu."- N. Araz
Olmak
Tedirgin etmek, sataşmak: "Bu karıncaya dokunmayan çocuk o kocaman adamın oracıkta pestilini çıkaracaktı."- S. F. Abasıyanık. İyilik, kötülük gibi kavramlar için olmak: "Medeni âlemi yaratmış olan eserlerin bize kötülüğü dokunabilir mi?"- N. Ataç. İnsanın içine işlemek, duygulandırmak, etkilemek, koymak, batmak: "Hiçbir gözyaşının bana onunkiler kadar dokunduğunu hatırlamıyorum."- R. N. Güntekin. İlişkin, ilgili olmak, değinmek
Onur, anlayış vb. ile uyuşmaz bir durum ortaya çıkmak: "Erkekte pudra sinirime dokunuyor diyorum, anlamıyorsun."- P. Safa
Tedirgin etmek, sataşmak
İlişkin, ilgili olmak, değinmek
İçine işlemek, duygulandırmak, etkilemek, koymak, batmak
Hafifçe değmek
Nesnelerin sıcaklık, soğukluk, sertlik, yumuşaklık gibi türlü niteliklerini derinin altındaki sinir uçları aracılığıyla duymak, değmek, el sürmek, temas etmek: "Bir elektrik zilinin düğmesine dokunduk."- A. Haşim
Karıştırmak
Onur, anlayış vb. ile uyuşmaz bir durum ortaya çıkmak
Dokuma işi yapılmak
tutmak
zülf-i yare dokunmak
(deyim) 1. Hatırlı, güçlü bir kimseyi veya bir makamı gücendirmek, darılmasına yol açmak.2. Birine zarar veya sıkıntı vermek.3. Sıkıntı verecek, sorun olacak konulara girmek
zülfüyare dokunmak
1. Hatırlı, güçlü bir kimseyi veya bir makamı gücendirmek, darılmasına yol açmak.2. Birine zarar veya sıkıntı vermek.3. Sıkıntı verecek, sorun olacak konulara girmek
Dokunma
temas
dokunma
Dokunmak işi
dokunma
Dokunmak (I) işi, temas
dokunma
Dokunmak (II) işi
dokunmak