dokunan

listen to the pronunciation of dokunan
Türkçe - İngilizce
osculant
woven
{i} touching

I don't like people touching me. - Bana dokunan insanlardan hoşlanmam.

Tom doesn't like people touching his stuff. - Tom eşyalarına dokunan insanları sevmez.

faydası dokunan
helping
dokun
{f} touched

Have you ever touched a dolphin? - Hiçbir yunusa dokundun mu?

When the body is touched, receptors in the skin send messages to the brain causing the release of chemicals such as endorphins. - Vücuda dokunulduğunda, derideki reseptörler beyne endorfin gibi kimyasalların salınmasına neden olan mesajlar gönderir.

dokun
{f} finger

Layla felt Sami's fingertips touching the back of her shoulder. - Leyla, Sami'nin parmak uçlarının, omzunun arkasına dokunduğunu hissetti.

She touched me lightly on the nape of the neck with the tips of her fingers and it made me shudder. - O bana parmak uçları ile ensemin üzerine hafifçe dokundu ve bu beni ürpertti.

dokun
got in touch
dokun
{f} touching

Your dress is touching the wet paint. - Elbiseniz ıslak boyaya dokunuyor.

When I was a kid, touching bugs didn't bother me a bit. Now I can hardly stand looking at pictures of them. - Ben bir çocukken, böceklere dokunmak beni bir parça rahatsız etmezdi. Şimdi neredeyse onların resimlerine bakmaya katlanamıyorum.

dokun
get in touch
dokun
{f} dab
dokun
{f} touch

All you have to do is touch the button. - Tüm yapmanız gereken düğmeye dokunmak.

The huge building seemed to touch the sky. - Büyük bina gökyüzüne dokunacak gibi görünüyordu.

dokun
{f} fingering
eskiden dokunan bir tür kalın ve pamuklu bez
thick and a type of woven cotton cloth used to
keten ve yünden dokunan kumaş
fabrics woven from linen and wool
dokun
tender
dokunan