doğru doğru

listen to the pronunciation of doğru doğru
Türkçe - İngilizce
hear! hear!
expression of agreement
hear, hear
doğru
accurate

The clock on that tower is accurate. - O kuledeki saat doğrudur.

Honestly, I am not the most accurate person on earth. - Dürüst olmak gerekirse, ben dünyada en doğru kişi değilim.

doğru
true

What he said is true. - Onun söylediği doğru.

His story may not be true. - Hikâyesi doğru olmayabilir.

doğru dürüst
properly

Don't play dumb. Answer my question properly! - Aptal numarası yapma. Soruma doğru dürüst cevap ver.

Are you brushing your teeth properly? - Dişini doğru dürüst fırçalıyor musun?

içe doğru
inward
doğru
straight

He said the words came straight from his heart. - O kelimelerin doğruca kalbinden geldiğini söyledi.

After the meeting she headed straight to her desk. - Toplantıdan sonra o doğrudan masasına doğru yöneldi.

doğru
right

Everyone has the right to take part in the government of his country, directly or through freely chosen representatives. - Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir.

One of these two methods is right. - Bu iki yöntemden biri doğrudur.

doğru doğru dosdoğru .... The exact truth
(of the matter) is that
doğru
through

Through trial and error, he found the right answer by chance. - Deneme yanılma yoluyla doğru cevabı buldu.

The man looked at Tom, then vanished through the stage door out into the dark London street. - Adam Tom'a baktı, sonra sahne kapısından dışarı karanlık Londra caddesine doğru gözden kayboldu.

-e doğru
toward
e doğru
towards
geriye doğru
backwards

Tom bends over backwards to please Mary. - Tom Mary'yi memnun etmek için geriye doğru eğilir.

Tom took a step backwards. - Tom, geriye doğru bir adım attı.

doğru
authentic
doğru
for

He is the proper person for the job. - O, iş için doğru kişidir.

We've found him to be the right man for the job. - Biz, onun bu iş için doğru adam olduğunu keşfettik.

doğru
(Hukuk) fair

Tom is telling the truth, I'm fairly certain. - Tom doğruyu söylüyor, ben oldukça eminim.

As soon as the three doctors had left the room, the Fairy went to Pinocchio's bed and, touching him on the forehead, noticed that he was burning with fever. - Üç doktor odadan çıkar çıkmaz Peri, Pinokyo'nun yatağına doğru gitti ve alnına dokununca onun ateşler içinde yandığını gördü.

doğru
fair enough
askerlik yapmayı doğru bulmayan kimse
conscientious objector
doğru
due

Due to Tom's behavior, the court is convinced that Mary's account is accurate. - Tom'un davranışı nedeniyle mahkeme Mary'nin hesabının doğru olduğuna inanıyor.

doğru varsaymak
postulate
doğru yol
the right way

Is this the right way to Yokohama Station? - Bu Yokohama İstasyonuna giden doğru yol mu?

Is this the right way to the museum? - Bu, müzeye giden doğru yol mu?

geriye doğru
backward

The dog walked backward. - Köpek geriye doğru yürüdü.

Tom took a step backward. - Tom geriye doğru bir adım attı.

-e doğru yönelmek
(Dilbilim) head towards
doğru dürüst
decent
doğru dürüst
straight
doğru dürüst
aright
doğru dürüst
real
doğru dürüst
decently
doğru dürüst
duly
doğru düzgün
straight
doğru ve dürüst
fair and square
doğrudoğru
(Dilbilim) correct
eve doğru
homeward-bound
geriye doğru sürmek
back up
gerçek doğru
(Bilgisayar) real line
ileri doğru
forward
ileriye doğru
forwardly
ileriye doğru
frontward
ileriye doğru
on
ileriye doğru eğilmek
(Dilbilim) lean forward
ileriye doğru hareket
course
ileriye doğru sürmek
propel
kesik çizgili doğru
dotted line
tepeden köke doğru kurumak
die back
geriye doğru sürmek
back
doğru
faithful
başını öne doğru eğmek
lower one's head
başını öne doğru eğmek
bow one's head
başını öne doğru eğmek
bend one's head
bir yere doğru bakan (ev, oda vb.)
minister to a place (house, room, etc.)
doğru
above board
doğru bir biçimde
properly
doğru cevap
right answer
doğru cevap
correct answer
doğru söz
correct words
yukarı doğru hareket ettirmek
move up
doğru doğru