He died an unnatural death.
- O doğal olmayan bir ölümle öldü.
Mary suspects that there is something unnatural about Tom's passion for stoats.
- Mary, Tom'un gelincikler için tutkusu hakkında doğal olmayan bir şey olduğundan şüphe ediyor.
These are the bluest blueberries I have ever seen. They're almost unnaturally blue.
- Bunlar şimdiye kadar gördüğüm en mavi yaban mersinidir. Onlar neredeyse doğal olmayan mavidir.