dizziness

listen to the pronunciation of dizziness
İngilizce - Türkçe
baş dönmesi

Mary baş dönmesinden muzdarip değildi. - Mary didn't suffer from dizziness.

Tom şiddetli baş ağrısı ve baş dönmesi yaşıyor. - Tom has been experiencing severe headaches and dizziness.

sersemlik
başdönmesi
göz kararması
(Tıp) alınan ilaçtan ötürü oluşan baş dönmesi, sersemlik
baş dönmesi ve sersemleme
{i} sersemleme
dizzy
başı dönen
dizziness or giddiness
baş dönmesi veya sersemleme
dizziness with dimness of sight
görme loşluk ile baş dönmesi
dizziness; weakness
baş dönmesi, halsizlik
dizzy
sersemlemiş

Tom sersemlemiş görünüyordu. - Tom seemed to be dizzy.

Tom sersemlemiş hissettiğini söyledi. - Tom said he felt dizzy.

dizzy
sersemletmek
vertigo
(isim) baş dönmesi
dizzy
sersemletici
dizzy
{s} kuş beyinli (Argo)
dizzy
aptalca
dizzy
sersemlik

Tom küçük bir sersemlik hissetti. - Tom felt a little dizzy.

dizzy
başını döndürmek
dizzy
aptal
dizzy
dizziness baş dönmesi
dizzy
{f} başını döndür
fits of dizziness
baş dönmesi krizleri
vertigo
(Tıp, İlaç) Genel anlamda baş dönmesi ve hareket duygusunun yitirilmesi demektir. Ancak tansiyon düşmesi ile ilgili baş dönmeleri bu kapsamda değildir. Vertigodan kastedilen labirentit, iç kulak iltihabı, meniere hastalığı gibi durumlarda olan baş dönmesidir. Korkuya bağlı baş dönmesi de vertigo kapsamında yer alır
dizzy
{s} baş döndürücü

Hâlâ baş döndürücü değil misin? - Aren't you still dizzy?

Tom gökyüzünün baş döndürücü yüksekliğinden şehre baktı. - Tom looked down upon the city from the dizzying height of the skyscraper.

dizzy
baş döndüren
dizzy
{s} sersem

Tom küçük bir sersemlik hissetti. - Tom felt a little dizzy.

Çok sersemlemiş hissetmeye başlıyorum. - I'm starting to feel very dizzy.

dizzy
{s} şaşkın

Biraz şaşkın hissettim. - I felt a little dizzy.

Şimdi biraz şaşkın hissediyorum. - I'm feeling kind of dizzy.

dizzy
kuş beyinli
dizzy
gözü kararmış
dizzy
sersem,v.başını döndür: adj.baş döndürücü
dizzy
dili budala
dizzy
dizzily sersemcesine
dizzy
{s} fırıl fırıl dönen
dizzy
düşüncesiz dikkatsiz
vertigo
{i} baş dönmesi
vertigo
(Tıp) (Vertigenes). Baş dönmesi
vertigo
baş dönme
İngilizce - İngilizce
The state of being dizzy; the sensation of instability
{n} giddiness, great thoughtlessness
Physical unsteadiness, imbalance, and lightheadedness associated with balance disorders
physical unsteadiness, imbalance, and lightheadedness associated with balance and other disorders
{i} vertigo, giddiness, light-headedness; confusion, bewilderment; thoughtlessness
Giddiness; a whirling sensation in the head; vertigo
a reeling sensation; feeling about to fall
vertigo
dizzy
having a sensation of turning around; giddy; feeling unbalanced or lightheaded

I stood up too fast and felt dizzy.

dizzy
empty-headed, scatterbrained or frivolous

My new secretary is a dizzy blonde.

dizzy
To make dizzy, to bewilder

Let me have this violence and compulsion removed, there is nothing that, in my seeming, doth more bastardise and dizzie a wel-borne and gentle nature .

dizzy
{v} to make giddy
dizzy
{a} giddy, thoughtless
dizzy
Having in the head a sensation of whirling, with a tendency to fall; vertiginous; giddy; hence, confused; indistinct
dizzy
You can use dizzy to describe a woman who is careless and forgets things, but is easy to like. She is famed for playing dizzy blondes
dizzy
make dizzy or giddy; "a dizzying pace" having or causing a whirling sensation; liable to falling; "had a dizzy spell"; "a dizzy pinnacle"; "had a headache and felt giddy"; "a giddy precipice"; "feeling woozy from the blow on his head"; "a vertiginous climb up the face of the cliff
dizzy
producing giddiness
dizzy
lacking seriousness; given to frivolity; "a dizzy blonde"; "light-headed teenagers"; "silly giggles"
dizzy
{f} spin, make dizzy; bewilder, confuse
dizzy
{s} light-headed, giddy, vertiginous, woozy; confused, bewildered; thoughtless
dizzy
Without distinct thought; unreflecting; thoughtless; heedless
dizzy
Causing, or tending to cause, giddiness or vertigo
dizzy
emphasis If you say that someone has reached the dizzy heights of something, you are emphasizing that they have reached a very high level by achieving it. I escalated to the dizzy heights of director's secretary
dizzy
make dizzy or giddy; "a dizzying pace"
dizzy
having or causing a whirling sensation; liable to falling; "had a dizzy spell"; "a dizzy pinnacle"; "had a headache and felt giddy"; "a giddy precipice"; "feeling woozy from the blow on his head"; "a vertiginous climb up the face of the cliff
dizzy
To make dizzy or giddy; to give the vertigo to; to confuse
dizzy
If you feel dizzy, you feel that you are losing your balance and are about to fall. Her head still hurt, and she felt slightly dizzy and disoriented + dizzily diz·zi·ly Her head spins dizzily as soon as she sits up. + dizziness diz·zi·ness His complaint causes dizziness and nausea
dizziness