Her dress is above the knee. - Elbisesi dizinin üstündeydi.
Tom hurt his left knee during practice, so John had to play the game in his place. - Tom uygulama sırasında sol dizini incitti, bu yüzden John oyunu yerinde oynamak zorunda kaldı.
Düzenlemek, hazırlamak: "Daha önce kahvaltıyı gül motifli, basma örtülü küçük masaya dizmişti."- H. Taner
Bazı nesneleri ipliğe, tele vb.ne geçirmek: "Ortada, hasırların üstünde yığılı tütün yapraklarının etrafında, ana, iki kız oturmuş tütün diziyorlardı."- N. Cumalı
Kaval, baldır ve uyluk kemiğinin birleştiği yer: "Köşeye yaslanmış, bir dizini altına almış, öteki dizini dikmiş, kolunu da uzatmış, anlatıyordu."- M. Ş. Esendal