Onlar arasında belirgin bir fark var.
- There's a distinct difference between them.
Mary, Tom'un davranış ve iş alışkanlıklarındaki belirgin değişimi farketmişti.
- Mary had noted a distinct change in Tom's behavior and work habits.
Onun farklı bir İngilizce aksanı var.
- She has a distinct English accent.
O iki fikir oldukça farklıdır.
- Those two ideas are quite distinct.
Bu ayrı bir olasılık.
- That's a distinct possibility.
O yapacak önemli bir ayrım.
- That's an important distinction to make.
Uzun boy, basketbolda bariz bir avantajdır.
- Height is a distinct advantage in basketball.
Olga's voice is quite distinct because of her accent.
Her voice was distinct despite the heavy traffic.