distinct; separate; not the same; other

listen to the pronunciation of distinct; separate; not the same; other
İngilizce - Türkçe

distinct; separate; not the same; other teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

different
başka

Senin yaptığından başka türlü yapardım. - I would do it in a different way than you did.

İsa su üzerinde mi yürüdü ve onu şaraba mı dönüştürdü? Hayır bu başka bir konu! - Did Jesus walk over water and then turn it into wine? No, that's a different story!

different
değişik

Tom değişik bir cevap verdi. - Tom gave a different answer.

Birbiri ardına değişik türde yiyecekler denedi. - He tried different kinds of foods one after another.

different
farklı

Farklı dillerde bir sürü cümle ekleyebilirim. - I can add many sentences in different languages.

Papua Yeni Gine'de, Papualılar tarafından konuşulan 850 farklı dil vardır. - In Papua New Guinea, there are 850 different languages spoken by Papuans.

different
başka türlü

Senin yaptığından başka türlü yapardım. - I would do it in a different way than you did.

different
{s} çeşitli

Çeşitli farklı yollardan onun evine gidebilirsin. - You can get to her house in a variety of different ways.

Birçok astronom çeşitli farklı teknikler kullanarak Hubble sabitini ölçmek için çok çalışıyor. - Many astronomers are working hard to measure the Hubble constant using a variety of different techniques.

different
{s} diğer

Tom'u ilk kez gördüğümde, onun şimdiye kadar karşılaştığım diğer bir erkekten farklı olduğunu biliyordum. - When I first laid eyes on Tom, I knew he was different from any other man I'd ever met.

Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi. - Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say.

different
from veya to ile farklı
different
{s} (from) farklı, başka, ayrı
different
from veya than ile
different
differently başka şekilde
different
ayrışık
different
türlü türlü
different
ayrı

Tom ve Mary farklı kapılardan ayrıldı. - Tom and Mary left through different doors.

Öğretmenimiz ayrıca düğününün diğer insanlarınki ile aynı olmayacağını söyledi;biz nasıl farklı olacağını sorduk fakat o söylemedi. - Our teacher also said that her wedding wouldn't be the same as other people's; we asked how it would be different, but she didn't say.

İngilizce - İngilizce
different
distinct; separate; not the same; other