Tom took a direct flight to Boston.
- Tom Boston'a direkt uçuş aldı.
Is it a direct flight?
- O bir direkt uçuş mu?
I didn't speak with Tom directly.
- Tom'la direkt olarak konuşmadım.
Please put the potato chips in the bowl. Don't eat them directly from the bag.
- Lütfen patates cipslerini kaseye koy. Onları direkt olarak torbadan yeme.
This train runs nonstop to Nagoya.
- Bu tren Nagoya'ya direkt gider.
She answered through tears.
- O direkt gözyaşları ile cevap verdi.
I go straight home after work.
- İşten sonra direkt eve giderim.
I'll go straight home.
- Direkt eve gideceğim.
She answered through tears.
- O direkt gözyaşları ile cevap verdi.
Uranus tilts over so far on its axis that it rotates on its side. Because of this, its poles are sometimes pointed almost directly at the Sun.
- Uranüs, ekseninde çok fazla yana yatar öyle ki yan tarafı etrafında döner. Bu yüzden, kutupları bazen neredeyse direk güneşi işaret eder.
That pole is not quite vertical.
- Bu direk oldukça dikey değil.
Please put the potato chips in the bowl. Don't eat them directly from the bag.
- Lütfen patates cipslerini kaseye koy. Onları direkt olarak torbadan yeme.
I didn't speak with Tom directly.
- Tom'la direkt olarak konuşmadım.
A large pillar obstructs the view of the lake.
- Büyük bir direk göl manzarasını engelliyor.
Tithe was one of the pillars of the French Ancien Régime.
- Aşar vergisi Fransız Eski rejiminin direklerinden biriydi.