İlaç alırken şişe üzerindeki yönergeleri dikkatle izleyin.
- When taking drugs, follow the directions on the bottle carefully.
İlaç alırken şişe üzerindeki yönergeleri dikkatle izleyin.
- When taking drugs, follow the directions on the bottle carefully.
Tom sahne talimatlarını takip etmedi.
- Tom didn't follow stage directions.
Birisi Tom'a yanlış talimat verdi.
- Someone gave Tom the wrong directions.
Bu Londra'ya giden direkt bir yoldur.
- This is a direct road to London.
Tom'a direkt bir emir verdim ama umursamadı.
- I gave Tom a direct order, but he ignored it.
Ben iyi bir yön duyusuna sahibim, bu yüzden kaybolmam.
- I have a good sense of direction, so I don't get lost.
Faizi yeniden ayarlama yönünü belirlemek zordur.
- It is difficult to peg the direction of interest deregulation.
Yangın istikametinde koşturduk.
- We hurried in the direction of the fire.
John istasyon istikametinde yürüyor.
- John is walking in the direction of the station.
Trafik ışıkları trafiği yönlendirmek için kullanılır.
- Traffic lights are used to direct traffic.
Sami bir film yönetmek istiyordu.
- Sami wanted to direct a film.
Neden doğrudan ona söylemiyorsun?
- Why don't you tell her directly?
New York ve Tokyo arasında doğrudan uçuşlar son zamanlarda başlamıştır.
- Direct flights between New York and Tokyo commenced recently.
İmalatçının açıklamasına göre, her on yılda bir değiştirilmeli.
- According to the manufacturer's directions, tires should be changed every 10 years.
Keşke onun emirlerine itaat etseydim.
- I wish I had obeyed his directions.
Lütfen hemşirenin emirlerine uyun.
- Please follow the nurse's directions.
Tom'un kötü bir yön kestirme yeteneği var.
- Tom has a poor sense of direction.
Doğrudan doğruya Tom'la konuşabilir miyiz?
- Can we talk to Tom directly?
Çıplak gözle ya da dürbün ya da teleskop gibi herhangi bir aletle doğrudan doğruya güneşe bakmamalısın.
- You should never look directly at the Sun with the naked eye or through any instrument such as binoculars or a telescope.
Tom eve varır varmaz doğruca odasına gitti.
- Tom went directly to his room as soon as he got home.
Niçin doğruca sadece Tom'la konuşmuyorsun?
- Why don't you just speak directly to Tom?
Bay Yoshida hemen gelmemi emretti.
- Mr Yoshida directed me to come at once.
İlaç alırken şişe üzerindeki yönergeleri dikkatle izleyin.
- When taking drugs, follow the directions on the bottle carefully.
Yanlışlıkla ters yöne giden bir trene bindim.
- By mistake I boarded a train going in the opposite direction.
Ordu yanlış yönde ilerliyordu.
- The army was advancing in the wrong direction.
İlaçlar sadece bir doktorun yönlendirmesiyle kullanılmalıydı.
- Drugs should be used only at the direction of a doctor.
Tom en yakın hastaneye yönlendirmeler istedi.
- Tom asked for directions to the nearest hospital.
Suriye rejim değişikliğinden sonra hangi yönde gelişecek?
- In which direction will Syria develop after the regime change?
Ben tam olarak Kyoko'nun nerede yaşadığını bilmiyorum, ama Sannomiya yönünde.
- I don't know exactly where Kyoko lives, but it's in the direction of Sannomiya.
Tom'un kesinlikle çok iyi bir yön duyusu yok.
- Tom certainly doesn't have a very good sense of direction.
Biz yöneticinin kibrini pohpohladık.
- We've flattered the director's vanity.
Yönetim kurulu üyeleri çok riskli bir girişimi üstlenmeye isteksiz.
- The directors were reluctant to undertake so risky a venture.
Ben aynı yöne gidiyorum. Gel benimle. Seni oraya götüreceğim.
- I am going in the same direction. Come with me. I will take you there.
Yanlışlıkla ters yöne giden bir trene bindim.
- By mistake I boarded a train going in the opposite direction.
Rüzgarın yönünü değiştiremem ama gidilecek yere ulaşmak için her zaman yelkenlerimi ayarlayabilirim.
- I can't change the direction of the wind, but I can adjust my sails to always reach my destination.
O, hangi yönü seçecek?
- Which direction will he choose?
Venüs Güneş sistemimizdeki diğer birçok gezegenden ters yönde döner.
- Venus rotates in the opposite direction from most other planets in our Solar System.
Ben arkadaşımın gösterdiği yönde gittim.
- I went in the direction my friend indicated.
O, bu konuda açıktır.
- He is very direct about it.
Umarım yol tariflerim açıktı.
- I hope my directions were clear.
New York ve Tokyo arasında doğrudan uçuşlar son zamanlarda başlamıştır.
- Direct flights between New York and Tokyo commenced recently.
Fiziksel değişiklikler doğrudan yaşlanmayla ilgilidir.
- Physical changes are directly related to aging.
Ben senin dürüstlüğünü takdir ediyorum.
- I appreciate your directness.
Rüzgâr ölçer rüzgarın yön ve gücünü göstermek için kullanılır.
- Windsocks are used to indicate the direction and strength of the wind.
Dün kuruldan yeni bir direktif aldık. Onlar en göze çarpan projelere odaklanmamızı istiyor.
- We received a new directive from the board yesterday. They want us to focus on our most visible projects.
Senin için talimatları yazdım.
- Let me write down the directions for you.
Birisi Tom'a yanlış talimat verdi.
- Someone gave Tom the wrong directions.
Sahne yönetimi ne önerir?
- What do the stage directions suggest?
I got so lost on my way downtown I had to ask for directions.
Presumably Mary is to carry messages that she, Anne, is too delicate to convey direct.
The screenplay was good, but the direction was weak.
Her aunt Leonella was still at Cordova, and she knew not her direction.
The trombonist looked to the bandleader for direction.
Keep going in the same direction.
... directions. ...
... So if I want to get directions from my home, I can ...